Mr. Çipras ne demek istiyor? Mr. Çipras ne demek istiyor? Çipras, geçenlerde yaptığı ABD ziyareti esnasında “Yunanistan olarak Türkiye ile ilişkilerimizin normalleşmesi ve sorunların çözülmesi Kıbrıs sorununun çözülmesine bağlı” olduğunu açıkladı. Bu, bence aynı zamanda şu demek: Batı Trakya ile ilgili Azınlık sorunlarının ve anlaşmazlıkların çözümü de Kıbırs meselesinin çözümüne bağlıdır. Hep sorar merak ederiz ya, Türkiye habire Türkiye‘deki Rumların haklarını iade ediyor, onların taleplerini yerine getirererek pozitif ayrımcılık yapıyor, hatta Lozan’da öngürülmeyen ve dünyada eşi görülmeyen hakları bile tanıyor, ama Yunanistan bunlara rağmen neden karşılık vermiyor? İşte Çipras ABD’de söyledikleriyle bizim bu konudaki merağımızı gidermiş oldu. Yani Çipras kısaca, Kıbrıs’taki sorunlar çözülmeden Batı Trakya’daki sorunlar da çözülmez, demek istiyor. Ve bir nevi şunu da itiraf etmiş oluyor: “Türkiye Kıbrıs’ı bize bizim şartlarımıza göre teslim etmedikçe Batı Trakya’da değil hak iade etmek, haksızlık üstüne haksızlık yapmaya devam edeceğiz.” Daha geniş bir açıdan bakıldığında, “insanlık değil, benim insanım ve çıkarlarım önceliklidir” dediğini anlıyoruz Mr. Çipras’ın lisan’ı halinden. [Neden Mister (Mr) Çipras dediğimi zamanı gelince anlatırım.] Türkiye Rumlara haklarını veriyor, ama Yunanistan Batı Trakya Türk Azınlığı’na vermiyor diyoruz ya... Aslında veriyor, ama tersten... Batı Trakya Türk Azınlığı’nın hayatlarını zorlaştırmak için elinden geleni yapıyor. Türkiye açtıkça Yunanistan Azınlığın okullarını kapatıyor, yenilerine izin vermiyor. Hatta öğrenci çokluğunda yeni sınıfların açılmasına dahi müsaade etmiyor. Azınlığın dini hayatına müdahale edip okul ve camilerde imam ve din adamı dayatıyor. Peki, Kıbrıs Sorunu çözülür mü? Veya her iki tarafı tatmin edecek bir çözüme ulaşılır mı? Yunanistan yetkililerinin açıklamalarına baktığımızda bunun pek mümkün görünmediğini söyleyebiliriz. Kıbrıs sorununun çözümü noktasında da baktığımızda, Yunanistan “hep alan”, ama “hiç vermeyen” bir tutum serigiliyor. Buradan da anlıyoruz ki, Batı Trakya’da çözüm için oturulsa bile bir gün, bu anlamda yine “hep alan”, ama “hiç vermeyen” yani uzlaşmaz bir tutum ve tek taraflı şartlarla masaya oturacaktır. Ki, bu da çözümsüzlük demektir. Türk-Yunan ilişkileri ve bu bağlamda gerek Kıbrıs ve gerekse Azınlık Sorunları, Yunanistan’ın milli siyaseti değişmedikçe asla ve kat’a çözüme ulaşmayacaktır. Yunan devleti, varlığını Türk ve İslam düşmanlığı (Doğudan gelen tehlike konsepti) üzerine bina etmiştir ve bunu katı bir şekilde sürdürmektedir. Devletin bu komşuluk ve iyi niyetle bağdaşmayan milli savunma anlayışı ve siyasilerin zihniyeti değişmedikçe Türkiye en büyük tehdit, Türk kimlik mücadelesi veren Azınlık da Türkiye’nin uzantısı/ajanı olarak algılanmaya ve potansiyel milli tehlike olarak görülmeye devam edecektir. Şu anda olan bu. SYRİZA öncülüğündeki bir hükümetin bile Batı Trakya’yı radikal sağ ortağının en azılı Türk ve İslam düşmanlarına teslim etmesi bunun sonucudur. PKK terör örgütüyle ilişkisi olan, onun teröristbaşına yataklık eden ve onu himaye eden seçilmemiş Batı Trakya’lı eski bir siyasetçiyi alıp bakan yardımcısı yapmak, hangi akla hizmet olabilir? Bu bile tek başına bu ülkede milli ve savunma konularında kimlerin söz sahibi olduğunun kanıtıdır. Antifaşist ve hümanist Radikal Sol SYRIZA’nın hakim olduğu bir iktidarın Başbakanı olan Mr. Çipras’ın bu yaptğına bakın! Hiç olacak şey mi bu! Radikal sol olarak sen git radikal sağ ANEL’in ortağı ol ve geçmişte açıkça terör destekçisi olduğu bilinen bir faşisti hükümet üyesi yap! Demek ki, herkes kendine yakışanı yapıyor... Hangi hükümet gelirse gelsin Yunanistan’ın bu Türk ve İslam karşıtı savunma konseptini ve buna göre geliştirmekte olduğu savunma stratejisini mevcut şartlarda ve özellikle de şimdiki gibi iktidarlarla değiştiremez. Halkı ikna edecek, kiliseyi susturacak sağlam bir iradenin ürünü olan kararlı bir hükümet gelirse ancak o değiştirir. Mevcut siyasi ortamda bu pek mümkün görünmüyor. Onun için seçimlerde bu anlamda sizlere vaatte bulunan, ama yere sağlam basmayan partilere asla inanmayın. Yalancıların önde gidenleri işte bunlardır. Bunların, değil ülkelerine, kendilerine bile hayırları olmadığı ortadadır. Ama siyasi arena onlara kaldığı için ortalıkta cirit atmaya devam ediyorlar. Velhasıl, ekonomik kriz ve halkı son derece zorlayan ekonomik tedbirlerin dayatılmasıyla oluşan koşullarda yükselen yabancı ve İslam düşmanlığı neticesinde çok daha zor günlere hazır olmalıyız. Son söz: Bu günleri çok arayacağız... Cengiz Ömer |
1479 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |