Sadece Hristiyan göçmen kabul etmek Sadece Hristiyan göçmen kabul etmek Orta Doğu’da ve de özellikle Suriye’de yaşanan olaylar nedeni ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kabul ettiği, bağrına bastığı, mutfağı, okulu, camisi, tuvaletleri, duşları, yemekhaneleri, oyun alanları ve diğer sosyal olanakları ile kurduğu konteyner köy ve kentlerde ağırladığı mültecilerin (iltica edenler) ve sığınmacıların sayısı iki milyonu aşmışken, Avrupa Birliği’nin cimrilik yapıp üyesi olan 28 ülkeye 29 bin beşyüz göçmeni yerleştirmekten aciz kalması çok düşündürücü. Birinci Dünya savaşının başladığının ertesi yılında (1915) biri Fransız diğeri de İngiliz olan ve hükümetleri tarafından tam yetkilerle donatılmış iki diplomat olan Syces ve Picot’un kendi aralarında Orta Doğu’yu Fransa ve İngiltere arasında bölüştürme anlaşmasını yapmaları, savaştan sonra da İngiliz İstihbarat servisi elemanı Bayan Gertrude Bell tarafından, yöredeki etnik yapıyı, kabileleri, doğa koşullarını, su kaynaklarını ve yeşil alanları dikkate almadan tamamen İngiliz hükümetinin çıkarlarını koruyacak şekilde cetvelle çizilen sınırlar artık geçerliliğini yitirmiş durumda. Bu sınırların çizilmesinden sonra hiç bir ırksal ve milli değerlerin üzerine oturtulmadan bir gecede yaratılmış olan yapay devletler, yaşamlarının son baharına girmiş durumdalar. Orta Doğu’yu önümüzdeki birkaç on yıl içinde dramatik değişimler beklemekte. 20. yüzyılın başında Orta Doğu’yu parçalayarak topraklarına katan İngiltere ve Fransa, aynı işi Avrupalı komşuları Belçika, Hollanda, İtalya, Almanya, İspanya ve Portekiz ile birlikte hem Afrika’da hem de Asya’da da büyük bir başarı ile ve de insan haklarını hiçe sayarak yaptılar. Hem Afrika’yı hem de Asya’yı soyup soğana çevirdiler, binlerce, milyonlarca insanı acımasızca katlederek, ülkelerinden uzaklara sürerek, yıllarca hapislerde çürüterek ve kendi kuralları ile tek taraflı yargılayıp canlarını ve mallarını alarak. Avrupa’nın zenginliği zaten bu onlarca yıl süren sömürüden ve acımasızlıktan kaynaklanmakta. Avrupa’da Belçika ırkı veya da milleti yok ama 1830 yılında yapay olarak kurulmuş bir Belçika devleti ve bu devletin Afrika’daki sömürgeleri var. Halkının büyük bir çoğunluğu tarafından Başbakan seçilen Kongo’nun bağımsızlık lider Patrice Lumumba’nın, Leopoldville’deki evi, kendisi ve ailesi Birleşmiş Milletlerin koruması altındayken bile, Kongo’nın bağımsızlığının ertesi yılı, 1961 yılında Belçika taraftarı ayrılıkçılar ve Belçikalı askerler tarafından bir orman içinde öldürüldü ve kuşa, kuma yem edildi. Amaç Belçika Kongosu’nun sömürülmesine devam etmek ve Rusları bölgeden uzak tutmaktı. Fransa ise İkinci dünya savaşında sömürgesi olan Cezayirlilere, kendi yanlarında Almanya’ya karşı savaşırlarsa, savaş bitince Cezayir’e bağımsızlığını vereceğini vaat ederek, ordusunu Cezayirlilerle doldurmuştu. II. Dünya savaşı bittikten sonra Fransa’nın verdiği söze güvenerek bağımsızlık isteyen Cezayir halkını kurşundan geçiren Fransa, 2 buçuk milyondan fazla Cezayirliyi gözünü kırpmadan katletmişti. İşte aramızda bazılarını hayranı olduğu Avrupalılar böyle insanlar. Ve Macaristan’ın Başbakanı Victor Orban’ın, Macaristan’a göçmen kabul edemeyeceğinin nedenlerini açıkladığı konuşması da, hem anında tarihe geçti hem de Avrupalıların gerçek yüzünü koydu ortaya. Başbakanı Victor Orban’ın ülkesine mülteci veya da sığınmacı alamayacağının gerekçesi ”Avrupa bugün devasa insan akışının tehdidi altındadır. Bugün yüz binleri konuşuyoruz ama gelecek yıllarda Avrupa’ya milyonlarca insan gelebilir. Aniden kendimizi kendi kıtamızda azınlık olarak görebiliriz” tek kelimeyle ibretlik. Dünya insanlık tarihine geçmesi gereken bir veciz bir açıklama…. Avrupalılar, en azından 125 yıldır Afrika’yı, Asya’yı ve Ortadoğu’yu iliğine kadar sömürürken ve bu ülkelerdeki nüfusları orada yaşayanların onda biri bile değilken, yani kendileri azınlık olmalarına rağmen oraları yönetmişken, ülkelerine gelip yerleşmeyen isteyen bu denli az sayıdaki göçmene niye karşı çıkıyorlar anlamak mümkün değil. (Pankartta yazan:En iyi Türk Ölü Türktür) Asıl anlamadığım da, Kıbrıs ‘ta Kıbrıslı Türkleri “Azınlık” statüsünde Rumların altına yamamak için elden geleni yapan bu Avrupalıların, ülkelerine gelip yerleşmeyen isteyen az sayıdaki göçmenden günün birinde çoğalıp kendilerini azınlığa düşüreceği gerekçesi ile korkmaları ve sınırlarından içeriye girmesine müsaade etmek istememeleri… Bunların içinde en açıkgözü ise İngiltere. “Ben göçmenlere çok acıyorum ve yardım etmek istiyorum. Göçmenlere verilmek üzer ayırdığım 91 milyon sterlini, Türkiye’ye verelim, göçmenler Türk topraklarında kalsın ve onlara Türkiye bu para ile analık-babalık yapsın” diyor. Aramızda bazılarını vatandaşı olmak için can attığı Avrupa Birliği işte böyle bir birliktelik veya da ortaklık. Ellerindeki nalıncı keseri hep kendilerine doğru yontuyor. Başkalarına on paralık menfaatleri yok. Bizim yollarımızı, elektriğimizi, telefonumuzu, limanlarımızı, Radyo ve TV’lerimizi ve benzeri olmazsa olmaz altyapılarımızı yapan, devlet memurlarının son 52 yıldır hiç aksatmadan ödeyen, her tür devlet binamızı inşa eden anavatan Türkiye’mizi biraz da Avrupa Birliği ve Avrupalılar ile kıyaslamalı aramızdaki Rum hayranları ve Avrupa Birliği hayranları. Eminim geçmiş süreç içinde, Türkiye’mizin Kıbrıslı Türklerin bu ada üzerinde varlıklarını sürdürmeleri, refah içinde sağ-salim ve özgürce yaşamaları için yaptıklarının yüzde birini bile yapmazdı, ne Rumlar ne de Avrupa Birliği. Bundan 11 yıl evvel, tamı tamına 2004 yılının Nisan ayının 28’inde aldıkları Kıbrıslı Türklere 289 milyon Avro’luk yardım paketinin halen daha tümü Kıbrıslı Türklere aktarılmış değil. Her yıl birazcığını gönderiyorlar. Daha geriye kalmış olan miktar yarıdan biraz az. Bu süreç içinde sadece maaşların ödenmesi için anavatan Türkiye’nin KKTC’ye hibe ettiği paranın miktarı 9 milyar 900 milyon ABD Doları. AB’nin 2004 yılında yapmayı kararlaştırdığı ve halen daha tamamını göndermediği paranın 3 mislini her yıl tıkır tıkır gönderiyor. Bilmekte fayda var…. Son günlerin göçmenlerle ilgili en ibret verici olayı ise Rum İçişleri Bakanı Sokratis Hasikos’un, Rum tarafında yayınlarını sürdüren bir radyo kanalına yaptığı açıklama. Rum İçişleri Bakanı Hasikos, Kıbrıs Rum Yönetiminin sadece ve sadece 3 yüz göçmen kabul edeceğini belirtti. Belirtmesine belirtti de, onun da koşulu var. Öyle her göçmeni almak istemiyor Kıbrıslı Rum hükümeti. Alacakları göçmenlerin hepsi de illaki Hristiyan olacak. Müslüman göçmenlere kapılar kapalı. Buna karşın da tümü Müslüman olan Kıbrıslı Türklerle ilgili olarak dünyaya karşı tam bir tiyatro oynuyorlar. Bugüne değin hiçbir Kıbrıslı Türk Rum mahkemelerinde dava kazanmış değilken, Rum mahkemelerindeki dava süreci kasten uzatıldığı için haklı olduğu konularda bile Kıbrıslı Türkler AİHM’ye gidemezken, 1963-1974 yılları arasında uğradığı soykırımın hesabını sormak için dava bile açamazken, Avrupa Birliğinin üye devleti olan Kıbrıslı Rumlar, adanın tümünü ele geçirsinler diye Müslüman Kıbrıslı Türklere yalanlarla dolu ve sonradan çiğneyecekleri veya da abilerinin 1960’lı yıllarda yaptığı gibi inkar edecekleri vaatlerde bulunup şirin gözükmeye çalışıyorlar….. Rum İçişleri Bakanı Hasikos’un sadece 3 yüz Hristiyan göçmen kabul edeceği açıklaması, gerçek yüzlerinin ne olduğunu ve Müslümanlara karşı nasıl duygular beslediklerini de net olarak ortaya çıkardı… Zaten “En iyi Türk, ölü Türk’tür” deyimleri bizlere karşı olan duygularını net bir şekilde ortaya koyuyor. Fazlasına gerek yok… Ata ATUN e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com http://www.ataatun.org Facebook: Ata Atun http://www.twitter.com/ataatun |
1481 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |