Büyüklerimizden Bayezid-i Bistami, bir hac dönüşünde Hemedan’a uğrayıp, tohum satın alır. Memleketine gelip torbasını açınca, içinde bir kaç karınca-böcek bulunduğunu görür. Bunların geri dönüp yuvalarını bulamayacaklarını düşünüp, tekrar Hemedan’a döner ve karıncaları aldığı yere bırakır.
2. Dünya Savaşı yılları… Prof. Dr. Semavi Eyice, Almanya’da üniversite talebesidir. Okulu bombalanır. Almanlar, “Herkes memleketine dönsün, eğitim şartları sağlanınca sizi geri çağıracağız” der. Semavi Eyice, Türkiye’ye dönmek üzere, elinde 7-8 bavulla tren garına gelir. İstasyon yetkilileri, “Her yolcunun, yanına sadece 2 bavul alma hakkı var. Savaş şartları… Tercihini yap” derler. Eyice “Bunlar benim için çok kıymetli, hepsi kitap dolu, nasıl tercihte bulunabilirim?” der ve ısrarcı olur, ama nafile…
İki bavulu alır, diğerlerini istasyonun bir köşesine bırakır. Hepsinin üzerinde de “Semavi Eyice, Karaköy-Turkey” yazılıdır. İstanbul’a gelir. Aradan 4 yıl geçer. Bir gün bir telefon gelir, arayan, Karaköy Liman Müdürlüğü’dür. Gider, bavulları buradadır! Almanlar, o savaş şartları içinde dahi, bavulları çöpe atmaz, gönderir.
Erzurum-İspir’de arıcılık yapan Nuri amca, kovanları açmakta, balı çıkarmakta, aldıklarını yükseğe asmaktadır.
Torunu sorar:
– Dede, bunları neden yukarı asıyorsun?
Nuri amca cevap verir:
– Ayılar yemesin diye oğlum…
Nuri amca, 3-4 çerçeve balı ise aşağıda bırakır.
Torunu bir daha sorar:
-Peki dede bunları niye aşağıda bıraktın?
Nuri amca:
– Oğlum onlar, ayıların hakkı!
Bir kaç yıl önce, İstanbul-Levent’te, bir villayı ofis olarak kullanıyor, bir proje üzerinde çalışıyorduk. Çalışmamızla alakalı olarak Amerikalı emekli bir generali burada konuk ettik. Bir hafta boyunca, hergün 3-5 saat bir araya geldik. Bahçemizde minicik bir havuzumuz, içinde de 15-20 balık vardı. Çalışma aralarında, generalle, balıkları besler, onları izlerdik.
Generalin ayrılma zamanı gelmişti, onu havalimanına bırakacaktık. Valizleri arabaya yüklenirken, bizimle vedalaştı, sonra havuzun başına geldi, balıklara doğru döndü, saygıyla eğildi, “Sevgili balıklar, ben gidiyorum, hoşçakalın” deyip arabaya bindi.
Bugün modern yaşam içinde, hakikatle, tabiatla ve toprakla irtibatını kaybetmiş insan, saksılardaki fideler gibi.
Ömer Özkaya / Güneş Gazetesi