Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım Mustafa Kemal ATATÜRK: “Allah nasip eder,ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım” ın sözleri bir vasiyet değilse nedir? ''Balkan kokulu,Rumeli Dokulu,Tuna gibi coşkulu'' Bu sözlerle başlayan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Kitabının Yazarı Yalçın KOÇAK ile Habervole Genel Yayın Yönetmeni Fehmi DUMAN söyleşi yaptı. Batı Trakya Türk Cumhuriyetinin 100. yılı anısına 18.Dönem Sakarya Milletvekili Yalçın KOÇAK ile İletişim Stratejisti Ertan ÖZYİĞİT’in kaleme aldıkları 60 gün var olmuş bir Türk Devleti ile ilgili bilinmeyenleri öğrenmemize fırsat veren eser çıktı.Bizde sıcağı sıcağına Kitabın yazarları ile söyleşi yapalım dedik. Habervole Genel Yayın Yönetmeni Fehmi DUMAN: ”Sayın Koçak bu kitap fikri nereden doğdu.?'' Yalçın KOÇAK: “Bize öğretilmeyen bir tarihi ortaya çıkarmak için adım attım.Batı Trakya meselesidir.Ben Türk’üm diyen er kişinin meselesidir.Her kişinin değil.Söz konusu Avrupa Kıtasında Müslüman Türk Kimliğiyle varlığımızdır. Evet, kaybettirilen, unutturulan bir tarihti. Uyutulan bir millet haklarını arıyor, terekesini sorguluyor, tarihin omuzlarına yüklediği ağır misyona da, mirasına da sahip çıkıyor. 100. yılı sadece anmak istedik, mani olmaya çalıştılar.Halının altında süpürülmüş pislikler bulduk, yüklükte okunmamış el yazmalarını, kanlı duvakları, acılı hatıraları bulduk. Yunanın cambazlığını, yandaşının gammazlığını gördük. İhbarcı, itirafçı müptezellerle iş birlikçilerin ihanetini gördük.Gafleti, dalaleti, ihaneti görüp de yazmadan edemezdik. İşte Batı Trakya Türk Cumhuriyeti ve Şerefli kurucuları ve işte üzerinden geçinenleri ile üstüne çökenleri... Her kişi nasibini alsın. Aklını başına toplasın. Hain kontenjanımız dolmuştur…'' Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığının krallık, monarşi, cunta, demokrasi ve AB sonrası Yunanistan’ında yaşadığı trajedi, her yönetimde örselenen ve geri giden bir hak mahrumiyeti ve hukuk garabeti olarak devam ede gelmiştir. Yok denilen, bir taraftan da yok edilmeye çalışılan Batı Trakya Türklüğü her türlü olumsuzluğa, entrikaya, baskıya, izolasyonlara rağmen direniyor ve direnç gösteriyor. 1913 sonrası dört sefer el değiştiren bu topraklar ve adalar, buna Girit, Rodos (Menteş adası ve Türkleri) dahildir. Yunanistan’a verilmememesi gereken hükümranlık alanlarımızdır. Bu yüzdendir ki, Yunanlı buraları kendi hakkı olarak görmediği, aslında Lozan malı olarak gördüğü için yatırım da yapmamakta, yapılmasına da mani olmaktadır. Atina veya Adalardaki yaşam seviyesi ile bölgedeki yaşam standartları kıyas edilemeyecek kadar kötüdür. Batı Trakya, Avrupa’nın güneydoğu sınırında, Avrupa’ya iltica etmek isteyenlere bile AB’nin sunmadığı sefalette adeta bir toplama kampı seviye ve statüsündedir. Bölgede bir polis baskısı mevcuttur, bölgede uygulanan yanlı kanunlar ve hukuk ihlalleri ansiklopediler doldurur. Sinsi tehcir projeleri uyut, avut, dondur politikalarıyla gasp edilen haklar. Bastır, bunalt, kaçır yöntemleriyle seyreltilen, nüfus ve el değiştiren tapular; planlı, programlı sinsi bir oyunun masum versiyonu gibi görünmektedir. Bölge insanının; Sosyal hakları, Kültürel, Teolojik, Etnik, Ekonomik, Politik olarak gasp edilmiş kolektif haklarındandır. Demokrasi ile hem de Avrupa ölçeğinde bir demokrasi ile yönetilmesi gereken Yunanistan’da Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı monarşik krallık zamanını arar haldedir. Krallık döneminde dahi Batı Trakya Türklerinin kendi hukuki özerklikleri vardır, Müftüleri marifetiyle bu hürriyetlerini çok daha rahat bir şekilde kullanabiliyorlardı.Türkiye bölgesinin merkez ülkesidir. Türkler bu bölgenin 40 Asırdır müessir gücüdür. Batı Trakya Türkleri 100 yıldır bu bölgede asimilasyona direnen halktır. BM ve AB koridorlarında Batı Trakya Türk azınlığın kayıp haklarının peşine düşülmeli. Yunanistan ve Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türk azınlığın konu hakkında bilgilenmesi, bilinçlenmesi sağlanmalı ve haklarını aramalılardır. “Verilmeyen hak, hak değildir / Hak verilmez alınır.” düsturlarından hareketle; Yunanistan ve Bulgaristan’ın bu topraklarda yaşayan Türklere ve kültürlerine avrupa birliği yasalarında belirtildiği gibi birinci sınıf vatandaş hak ve özgürlükleri verilmelidir. Sınırların değiştiği bir dünyada yeni bir Cumhuriyet değil; aslında tarihte ve fiiliyatta var olan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin toprakları, halkı, tebaası bu yüzyıllık baskıdan ve esaretten kurtarılmadır. Dünyada hiçbir güç, zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü değildir…” Bu yıllar Balkanlardan söküldüğümüz 1912-13 yılının 100. yılıdır. 18 Haziran 1911’de Sultan Reşat, Kosova’yı ziyaret etmiş, Murat Hudavendigar’ın şehit edildiği Kosova harp meydanında yüz binlerle ifade edilen Arnavut, Boşnak, Pomak, Begovil, gibi Balkan halklarıyla Cuma namazı kılınmıştır. Rumeli’de her İslam, Türk iken nasıl olmuş da 1912’de çözülme olmuştur. Ayrışmayı kim, hangi faktörler, nasıl, hangi yol ve metotlarla sağlamıştır? Bugün olanlarla olan benzeşme ve paralellikleri, işte 100. Yıl eserlerimizle işleyeceğiz, çalışacağız, yazacağız, tarihe not düşeceğiz, evlatlarımızı, bilgilendirip aydınlatacağız. İşlenmemiş bu konuları kitaplaştırıp, tüm kütüphanelerimizde el altında bulunmasını sağlayacağız. Yüzer’li yıllar, devletlerin hayatında önemli yıllardır. Sosyoloji ilmine göre 30 yıllık spirallerle ifade edilen insan hayatına göre dede/torun pikleri olarak dedenin çektiği eza, eziyeti, kaza ve tarihi bilmeyenlerin tekrar aynı oyuna, “hile, desise, strateji, politika adına ne derseniz deyin” düştükleri görülmektedir. Batı düşünce kuruluşları, derin kulak ve derin idealleriyle, bilinen, bilinmeyen, görünen ve görünmeyen yardımcılarıyla günün her saati bunu canlı tutmaktadır. “Bu hasta adam yatağından kalkmasın” diye Türkiye ağulanmaktadır, zehirlenmektedir. Kuruluşundan günümüze, yarınlarımız olan gençlerimize yatırım yapan, bütün bilgi birikimini, maddi kaynaklarını ve en kıymetli servetimiz olan zamanı; onların yetişmesine, çağı aşacak kadrolar olarak yetiştirilmesine harcayan Üniversitemiz, verdiği eğitim, öğretim çalışma ve çabalarının yanı sıra topluma ve ülkemize olan borcumuzun da bilincinde, sosyal sorumluluk sahipliği ile Batı Trakya Türk Cumhuriyeti bir eğitim kurumu olarak geçmişten, geleceğe bir yayın kuşağı oluşturmak gayret ve azmindeyiz. Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılına kadar da bu vizyonumuzu devam ettirme kararlılığındayız. Geçirdiğimiz 2012 yılı neyin 100. yılı senesi devriyesidir? 2014-2015-2016’lara çalışmalı; bu yılların sıkıntılı yıllarımız olmasının önüne geçilmelidir. 100. yıl önce olan, oluşan, oluşturulan, üzerimize kurulan ve oynanan oyun ne idi? 100 üncü senesi devriyesinde sonuçları, sebep, sonuç bağlamında günümüz çıkarımları ne olmalıydı? Geçmiş kuşaklar ne yaptı? Farklı bir tarih perspektifiyle tarihi anlamak, hatalarımızdan ders alarak, ayakta kalmayı başarmak, yöntem ve strateji geliştirmek, gençlerimizin aldanma ve aldatılmalarının önüne geçmek, tarihe, Yüce Türk Milleti’ne borcumuzun hiç değilse bir kısmını bu şekilde ödemek arzumuzdur. “GEÇMİŞE FENER TUTARAK GELECEĞİMİZİ AYDINLATALIM.” Tarihle aramıza, kötü duvar ustalarınca örülen duvarları yıkarken, sağlam ve zarif köprüler inşa edebilir miyiz? Bir damla mürekkeple tahrif edilmiş tarihimizle, bir lokma ile dostluk köprüleri kurabilir miyiz? Yüz yıl önce batısı kaybettirilen ülkeme 100 yıl sonra doğusu için uygulanan aynı yönteme, nasıl dur diyebiliriz? Dünden ders çıkarıp; “bugün ne yapmalı, yarın için gerçek ne olmalı?” diye haykırabilir miyiz? Batı Trakya’da Yeni Muhatap Avrupa Birliği’dir. Avrupa Birliği (AB) ekonomisinden ve bu bölgeye hiçbir zaman inmeyen paranın, zenginliğin borcunu hangi gerekçeyle ödeyelim? Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Hem Bulgaristan’da, hem de Yunanistan’da kalan Müslüman halkın yaşadığı bölge Avrupa’nın yüz karasıdır. Ekonomik yönden izolasyon altındadır. GSMH’dan hakkı olan pay verilmemiş, altyapı yatırımlarından yeterince istifade ettirilmemiştir. (AB Genişleme Raporları) - Bölgede planlı, programlı bir tehcir ve zorunlu göç politikası izlenmektedir. (Eski ve yeni nüfus sayımları buna açık bir örnektir.) - Bölgenin toprak mülkiyet durumu ince politikalarla süratle değiştirilmektedir, hatta çoğu bölgede değiştirilmiştir bile. - Bölge insanı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne rağmen din ve vicdan hürriyetini yaşayamamakta, ibadethane, dini yapı ve okullarını Avrupa ölçeğinde faal tutamamaktadır. Öğretmen bulamamakta olup cahilliğe mahkum bırakılmaktadır. - Çifçilikten başka geçim kapısı olmayan bölge insanına AB fonları kullandırılmamaktadır. Yalçın KOÇAK-Ertan ÖZYİĞİT’in kaleme aldıkları Kitap Birçok Bilinmeyeni ortaya çıkarıyor.Bu Kitap Belkide Tarihin akışını değiştirmek için 100 önce yapılmak istenenleri gün yüzüne çıkartıp Bundan sonra ''Uyut,Avut,Dondur,Bastır,Bunalt,Kaçır''olmaması için uyanık olmanız dileyiyle.. Tükenmeden kitapçınıza ayırtın.
|
2672 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |