AK Parti’den Batı Trakya’da bayram kutlaması AK Parti’den Batı Trakya’da bayram kutlaması AK Parti Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Şentop başkanlığında bir grup milletvekili Batı Trakya’yı ziyaret etti. Heyetin Gümülcine ziyaretinde Şentop’un, “sınırları belki toprak üzerinde, harita üzerinde çizersiniz, ama gönüller arasında sınır çizebilmek mümkün değil” sözleri dikkat çekti. Ak Parti heyeti İskeçe’den sonra bugünde Gümülcine’yi ziyaret etti. T.C. Gümülcine Başkonsolosluğu’nu ziyaret eden heyet daha sonra da Gümülcine S.Müftüsü İbrahim Şerif’le makamında görüştü. Heyet daha sonra da Gümülcine Türk Gençler Birliği bahçesinde soydaşlarla hasret giderdi. İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’ni de ziyaret eden heyet devamında da çarşıyı dolaştı. Heyete T.C. Gümülcine Başkonsolosu Osman İlhan Şener eşlik etti. Türkiye’den gelen heyette; Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul milletvekili Prof. Dr. Mustafa Şentop, Kırklareli milletvekili Şenol Gürşan, Rize milletvekili Hasan Kara, Kırıkkale milletvekili Ramazan Can, Sivas milletvekili Hilmi Bilgin, Bartın milletvekili Yılmaz Tunç ve Hakan Çavuşoğlu, Ak Parti Kırklareli Belediye aday adayı Cem Duran yer aldı. Gümülcine Türk Gençler Birliği’nde; Gümülcine Türk Gençler Birliği Başkanı Koray Hasan, Gümülcine S. Müftüsü İbrahim Şerif, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği Başkanı Sami Toraman, Eşitliğe İlk Adım Listesi Başkanı Sibel Mustafaoğlu, Batı Trakya Azınlığı Yüksek tajhsilliler Derneği Başkanı Mehmet Emin, İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği Başkanı Mehmet Emin Ahmet, milletvekili Ahmet Hacıosman, D.E.B. Partisi Başkan Yardımcısı Hasan Hasan, BAKEŞ Başkanı Galip Galip, diğer dernek başkanları ve soydaşlar yer aldı. Gümülcine Türk Gençler Birliği’nde konuşan Koray Hasan, Birliğin Türkiye’de yapılan inkilapların Batı Trakya’ya yansıtılması için kurulmuş olduğunu ve isminde Türk kelimesi bulunduğundan dolayı kapatıldığını belirtti. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Şentop yaptığı konuşmada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın selamlarını getirdiğini söyledi ve “gönüllere sınır çizmenin mümkün olmadığını” belirtti. Şentop konuşmasının devamında da gayri müslimlere önemli haklar sağladıklarını ve Lozan Antlaşması sınırları içerisinde kalmadıklarını vurguladı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Şentop’un konuşmasının tamamını aşağıda okuyabilirsiniz: “Başbakanımızın hepinize selamı var.” “Değerli milletvekillerimiz, değerli müftümüz, değerli arkadaşlar, dostlarım, kardeşlerim hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum. Dün geldik. Cuma namazına Şahinköy’e yetiştik. Dün İskeçe’deydik. Bugün de buraya ziyarete geldik. Birlikte olduğumuz arkadaşlar ki milletvekilleridir. Öncelikle kendilerini takdim etmek isterim; Kırklareli milletvekilimiz Şenol Gürşan bey, Rize milletvekilimiz Hasan Kara bey, Kırıkkale milletvekilimiz Ramazan Can bey ve Sivas milletvekilimiz Hilmi Bilgin bey, Bartın milletvekilimiz Yılmaz Tunç bey, tabii ki Hakan Çavuşoğlu’nu söylemeye gerek yok onu zaten siz biliyorsunuz. Ben de İstanbul milletvekiliyim. Aslen Tekirdağlıyım. Bizler de muhacir ailesindeniz. 1926’da Makedonya Gevgeli’den Tekirdağ’a gelmişler yerleşmişler dedemin babası. Tekirdağ İmam Hatip Lisesi mezunuyum. Ahmet Eşref Şenol vardı ve sınıf arkadaşımdı, beraber okuduk. Daha sonra hukuk okuduk. Marmara Üniversitesi’nde profesördüm en son. Seçim döneminde istifa ettik başbakanımızın talebiyle. Şimdi İstanbul milletvekili ve parti genel başkan yardımcısıyım, aynı zamanda da Uzlaşma Komisyonu’nda partimizi temsil ediyorum. Anayasa çalışmalarını siz takip ediyorsunuz. Bunu şunun için söylüyorum. Dün gördük, burada da şahit oluyoruz. Sizler Türkiye’yi Türkiye’dekiler kadar yakından takip ediyorsunuz. Ben öncelikle geçmiş bayramınızı tebrik ediyorum. Allah nice bayramlara hep beraber, sıhhat ve afiyetle daha güzel bayramlara erişmeyi nasip etsin. “Sınırları belki toprak üzerinde, harita üzerinde çizersiniz, ama gönüller arasında sınır çizebilmek mümkün değil.” Bir ikinci husus ki onu da arz etmem lazım. Çarşamba günü, İstanbul İl Başkanlığı’nda bayramlaşmamız vardı. Ben aynı zamanda seçim işlerinden sorumluyum. Zaman zaman Başbakanımızla konuşuyoruz. Çarşamba günü aradı, “nerdesin” dedi, “İstanbul’da bayramlaşma yapacağız”, dedim. “Oradaki arkadaşlara selam söyle” dedi. Daha sonra da “hafta sonu neredesin” dediğinde “hafta sonu Batı Trakya’ya gidiyoruz” dedim. “Oradaki arkadaşların bayramlarını tebrik ediyorum, hepsine selamlar iletiyorum” dedi. Ben de bunu iletmeyi bir vazife olarak telakki ediyorum. Başbakanımızın hepinize selamı var. Tabi vakti zamanında 1. Dünya Savaşı’ndan sonra bir takım sınırlar çizilmiş. Gençler daha iyi takip ediyorlar, artık ülkeler arasındaki coğrafi sınırların artık haritalarda ve resmi işlemlerde bir manası kaldı. Aslında bu sınırlar, ekonomik, siyasi, sosyal hayatta pek fazla bir mana ifade etmiyor. Belki önümüzdeki çeyrek asır içerisinde de bu sınırlar tamamen itibari hale gelecektir. Ama sınırları belki toprak üzerinde, harita üzerinde çizersiniz, ama gönüller arasında sınır çizebilmek mümkün değil. Bu sınırlar çizildiği günden beri bu bölgede yaşayan değerli kardeşlerimizle, hem soydaşlarımızla, hem dindaşlarımızla olan münasebetlerimiz, ilişkilerimiz, gönül bağımız devam etmiştir. Yaklaşık on yıldan bu yana da Türkiye’de gerçekten burada yaşayan kardeşlerimizin ızdırabını, sıkıntısını sürekli kalbinde taşıyan, bunu yaşayan, her gün bunları düşünen Türkiye’de üzerine düşen mükellefiyetleri, vazifeleri yerine getirmeye çalışan bir iktidar, bir yönetim var Türkiye’de. İnşallah önümüzdeki günler geçtiğimiz günlere göre çok daha iyi olacak. Bizim münasebetlerimiz bakımından, sizin buradaki durumunuz, statünüz, haklarınız, hürriyetleriniz bakımından inşallah! “Lozan Antlaşması sınırları içerisinde kalarak ki 1923 yılının antlaşmasıdır, üzerinden yüzyıl geçmiş; dünya değişti, anlayışlar değişti. Bunların sınırları içerisinde kalarak hareket etmiyoruz.” Değerli Arkadaşlar! Biliyorsunuz dünya değişiyor. Devlet anlayışı da değişiyor, devlet vatandaş arasındaki ilişkiler de değişiyor. Eskiden nasıl bazı şirketler, işletmeler malları ortaya koyarlardı ve “istersen al, istersen alma” derlerdi. Şimdi öyle değil. Yeni yönetim, işletme anlayışında biliyorsunuz müşteri memnuniyeti esas. Devlet açısından da vatandaş memnuniyeti esastır. Vatandaşı ne kadar memnun ediyorsa bir devlet o kadar büyük ve itibarlı devlet oluyor. Vatandaşına zulmeden, hak ve hürriyetlerine itibar etmeyen bir hukuk devleti anlayışı içersinde hareket etmeyen devletler dünyada itibarlı devletler değiller. Bunu bütün dünyada ve Avrupa’da da görüyoruz. Tabi devletlerin vatandaşları memnun etmesi nasıl oluyor? Temel hak ve hürriyetlerini kâmil manada, tam manada sağlamasıyla mümkündür. Türkiye’de yaklaşık on yıldır bu konuda çok ciddi adımlar atıyoruz. Bakın en son Sayın Başbakanımızın da açıklamış olduğu demokratikleşme paketiyle beraber Türkiye’de çok ciddi bir dönem kapandı ve yeni dönemin sinyalleri verildi, işareti verildi. Bir şeye değinmek istiyorum sadece. Türkiye’de Lozan Antlaşması’na göre üç grup azınlık vardır; Ortodoks Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler. Türkiye’de bu üç grubun dışında da gayri Müslimler vardır. Mesela bunlardan birisi de Süryanilerdir. Süryaniler Lozan Antlaşması’nda mevzubahis değillerdir. Yani Lozan Antlaşması ile hakları hukukları teminat altına alınmış değiller. Biz tabi Lozan Antlaşması sınırları içerisinde kalarak ki 1923 yılının antlaşmasıdır, üzerinden yüzyıl geçmiş; dünya değişti, anlayışlar değişti. Bunların sınırları içerisinde kalarak hareket etmiyoruz. Son demokratikleşme Paketi ile Süryani vatandaşlarımız için çok önemli olan, manevi olarak çok kıymetli olan, ama maddi olarak da değeri çok yüksek olan bir yer ki Mor Gabriel Manastırı vardı. Bunun iadesiyle ilgili işlemler daha önceden başlatılmıştı, ama bu deklare edildi, demokratikleşme paketiyle. Yani şunu ifade etmek istiyorum. Artık yüz sene öncesinin anlaşmalarıyla, orada tanınan haklarla, hürriyetlerle ilgili bir zihniyet çok geride kaldı. Devletler artık vatandaşlarına 21. Yüzyıl’ın şartlarında hak ve hürriyetler vermek, tanımak mecburiyetinde. Türkiye bu yolda ilerliyor. Başka ülkelere örnek olacak derecede de belirli seviyeye inşallah en kısa sürede ulaşacaktır. Bu ne yapıyor? Bu tabii ki Türkiye’yi büyütüyor arkadaşlar. Bunları sağlayan, yani vatandaşına kâmil manada, tam manada hak ve hürriyet sağlayan devletler özgüveni olan, kendine güveni olan devletlerdir. Dünyada da bu devletler güçlenir, yükseliyor. Türkiye’yi takip ediyorsunuz. Ekonomik manada çok önemli bir istikrar adası bölgesinde, hatta Avrupa’da bile bir çok ülke Türkiye’yi gıpta işle takip ediyor. Siyasi istikrar bakımından aynı şekilde geçerli. Ama toplumsal barışı sağlama açısından da Türkiye çok kalıcı, ciddi adımlar atmış durumdadır. Bütün ülkelerin artık bu noktaya gelmesi bekleniyor. “Burada yaşayan kardeşlerimizin de temel hak ve hürriyetlere kâmil manada sahip olacağı bir ortamı en kısa zamanda ki dünyanın gidişatını ele alarak söylüyorum, içinde bulunduğumuz şartları dikkate alarak söylüyorum, en kısa zamanda gerçekleşeceği kanaatindeyim.” Burada Yunanistan’lı yönetmen Kosta Gavras var. Bunun Türkçe’ye çevrilmiş “Z Ölümsüz” diye bir filmi vardı. 70’li yılların başlarında geçen bir film. Orada bir sıkı yönetim döneminde “Z” harfinin kullanılmasını yasaklamışlar, daktilolarda “Z” harfi kapatılmış. Fakat o hareket “Z”yi ölümsüz hale getiriyor. Diğer harfleri değil, ama yasaklanan “Z” harfini en itibarlı, en çok ağırlıklı olan ve en çok kullanılan harf haline getiriyor. Yani şunu demek istiyorum: Yasaklamalarla, kısıtlamalarla, sınırlamalarla, özellikle günümüz dünyasında hareket edebilmek mümkün değil. Türkiye’de Levent Kırca’nın darbelerle ilgili bir parodisi vardı. 12 Eylül 1980’de darbe yapılmış. Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren devlet kanalı dışında kanallar da çıkıyor. Generaller parodide darbe yapmışlar, bildiri yayınlıyorlar, darbe bildirisi, okuyorlar. Başka televizyon kanalından da gelmişler, “paşam bizim kanala da gelin, bizim kanala da gelin” diyorlar ve oraya da götürüyorlar. “Paşam bizim kanala da, paşam bizim radyoya da” derken paşalar madara oluyorlar, bildiri okuyacakları zaman. Dünya değişti artık. 12 Eylül’de Türkiye’de tek kanal, tek televizyon varken, tek radyo varken darbe yapıyorsunuz. Radyoyu televizyonu ele geçirdiniz mi tamam. Şimdi o kadar medya, radyo, televizyon yazılı basın var ki onların ötesinde de internet var, bunları engelleyebilmek mümkün değil. Artık devletin tahsis ettiği imkanlara ihtiyaç duymadan insanlar kendi evlerinde bazı küçük cihazlarla uydu üzerinden çıkış yapıyorlar, haber alabiliyorlar. Bu kadar değişen bir dünyada yaşıyoruz. Ülkelerin bu değişime ayak uydurması lazım. Ayak uydurursa ayakta kalır. Ayak uyduramazsa itibarlı bir devlet olma vasfını kaybeder. Biz, Türkiye olarak sadece kendimizi değil, etrafımızdaki ülkeleri de düşünüyoruz, komşularımızı da düşünüyoruz; çünkü sadece Türkiye’nin istikrarlı olması, sadece Türkiye’nin itibarlı bir devlet olması bize göre yeterli değil. Biz komşularımızla beraber, onların da itibarlı, istikrarlı olmasını arzu ediyoruz. Alakamız, etrafımıza bakışımız da hep bu. Kendimiz için değil, bölgemiz için istiyoruz, komşularımız için istiyoruz. Bu bakımdan burada yaşayan kardeşlerimizin de temel hak ve hürriyetlere kâmil manada sahip olacağı bir ortamı en kısa zamanda ki dünyanın gidişatını ele alarak söylüyorum, içinde bulunduğumuz şartları dikkate alarak söylüyorum, en kısa zamanda gerçekleşeceği kanaatindeyim. Sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz, dünden beri heyecan duyuyoruz, hepinize çok teşekkür ediyoruz, Allah yardımcımız olsun. Hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum.” |
2101 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |