CIA'yde şu bir kuraldır: "Tahmin etmek, bilmediğinizde ya da öğrenemediğinizde yaptığınız şeydir." 

 

Batılı gizli servislerde ve düşünce kuruluşlarında, bir hiyerarşik yapısı, bütçesi ve daha çok sosyal bilimcilerden oluşan uzman personeli bulunan "Öngörüler Ofisi" bulunur. Bu ofislerin görevi, Doğu milletlerinin ve bunların liderlerinin nasıl davranacağını önceden kestirmektir. 

 

İşe, Doğu milletlerinin ve liderlerinin davranışlarını besleyen ahlaki arka planın tanımlanmasıyla başlanır. Efsaneler, halk hikayeleri, fıkralar ve atasözleri incelemeye alınır. Mesela Batılı gizli servislerin üzerinde çalıştıkları bir Türk atasözü şudur: "Hayvan, yularından, insan ikrarından (sözünden) çekilir." 

 

Liderin en önemli isteğinin, ne olursa olsun, iktidarda kalmak olduğu varsayılır. Eğer bu mümkün olmuyorsa, en az zararla iktidardan ayrılmak isteyeceği kabul edilir. Bu varsayımın en çok doğrulanmadığı liderler, Doğu'ludur. Daha çok Doğu'lu liderler, milletlerinin yararı uğruna, bazen hayatlarını bile feda etmekten çekinmezler. 

 

Milletin veya liderin davranışlarının "belirleyici"leri, Öngörüler Ofisi'ne verilir. Liderin kişiliğine bürünen, onun zaaf ve dürtülerini bilen Öngörüler Ofisi'nin uzman oyuncusu, elindeki imkanlar ve zorlayıcı şartlar altında, liderin en muhtemel hangi hamleyi yapacağına karar verir. Bu bilgi, istihbarat ve diplomatik kanallardan gelen bilgilerle beslenir ve daha sonraki hamlelerin tespiti ve dış politikanın belirlenmesi için dosyalanır. Bu konudaki nihai kararı, Öngörüler Ofisi'nin bilmediklerini bilen Gizli Servis merkezi verir. 

 

"Canlandırma"dan elde edilen sonuçlar, doğaldır ki, her zaman doğru çıkmaz. Bazı liderlerin, en ağır şartlara rağmen, beklenen bir kararı vermediği görülür. Benzer durum, bazı milletler için de geçerlidir. 

 

"Uzman Oyuncu"nun canlandırmaları, Avrupa coğrafyası söz konusu olduğunda pek yanılmaz. Hatta CIA'yde "Avrupa politikası hakkında öngörüde bulunmak çok kolaydır. İlgili bilgiler bir bilgisayara yüklense, bilgisayar bile sonuçları rahatlıkla çıkarabilir" denir. Ama iş Doğu'ya gelince, tarihi hafızası, duyguları ve sezgileri sebebiyle, hakkında öngörü zordur. 

 

Batı, Batı'dadır ve dolayısıyla gidebileceği "Daha Batı" yoktur, bu sebeple de hedefi daima Doğu olmuştur. Ve Doğu'nun öngörülemezliğine çare olarak da İngilizler, bu coğrafyayı, kendilerine tabi ailelerle, dini yapılarla yönetmişlerdir. Son derece pragmatik davranmışlar, egemen oldukları coğrafyalarda, herhangi bir ırk ya da dini üstün kılmak istememişler, din ve soy gibi, hangi kriteri kullanacaklarına, o toplumun sosyolojik özelliğine bakarak karar vermişlerdir. Kimi ülkelerde Nusayrileri, kimi ülkelerde ise Sünnileri desteklemişlerdir. Mesela, Suriye'de halkın tamamına yakını Sünni'dir, ama yönetim azınlık Nusayrilere verilmiştir. Komşu Irak'ta ise, nüfusun yüzde 60'ı Şii'dir ama yönetimde yüzde 30'luk Sünni azınlık tercih edilmiştir. 

 

İngiltere'nin egemen olma biçimi artık geçerliliğini yitirdiği için, ya da, ABD yeni bir metot ortaya koyarak eskisini geçersiz hale getirdiği için, İngiltere kaybetti, ABD süper güç oldu. ABD, din, mezhep ya da soylarla idare yerine, dünya ekonomisini kontrol etmeyi hedef olarak seçti ve bunu başardı. 

 

Bugün ekonomi, küresel bir egemenlik ve kontrol aracıdır. ABD, sistemin kurucusu ve idarecisidir. Bir zamanlar düşmanı olan Almanya ve Japonya'yı birer endüstri ülkesi haline getiren ABD'dir. Kurduğu sistem sayesinde, tüm dereler ABD'ye akmaktadır. Dolayısıyla Doğu'nun öngörülemezliği, Batı için bir tehdit değildir, olmayacaktır da. Ta ki Doğu, küresel yeni bir metot ortaya koyana kadar!