Bill Gates sıradan, siyasi hesapları olmayan bir işadamı mı yoksa, devasa serveti ve kadrosundaki binlerce süper beyinle, giderek güçlenen küresel bilimsel diktatörlüğün bir mensubu mu? 

 

Akıllı telefonlar nerede olduğunuzu biliyor. Çünkü akıllı telefonların içine yüklediğiniz uygulamaların neredeyse hepsinde GPS bulunuyor. Ve bu uygulamalar daha önceden belki de farkında bile olmadan verdiğiniz izin sayesinde bankanıza nerede olduğunuzu haber veriyor.

 

Bankanız, kredi kartı bilgilerinize sahip olduğu için nerelerden alışveriş yapmayı sevdiğinizi biliyor. Tabii hesaplarınızda ne kadar para olduğunu da. Eğer hesabınızda çok da nakit yoksa... İşte tam da bu noktada kafanızın içinde olmayan bir ses devreye giriyor: Telefonunuzun mesaj sesi! İçinde bulunduğunuz durumu bir fırsata çevirmek isteyen bankanız, size bir mesaj göndermiş, eğer 20 dakika içinde kredi alırsanız, mesajı "evet" diye cevaplarsanız size çok iyi faiz oranları öneriyor, hem de içinde bulunduğunuz mağazadan %20 indirimli alışveriş hakkı! Tabii ki mağazayı elleriniz torbalarla terk ediyorsunuz... Teknoloji, tasarrufun değil, tüketimin emrinde! 

 

 

Bilim insanları çok değiştiler... Bir İbn-i Sina, bir Pastör veya bir Edison'un hayalini boşuna aramayın. Onlar; beyaz saçları, nurlu yüzleri, merhamet ve şefkat ışıklarıyla yanan gözleriyle tanınırlardı. Hafif kamburlaşmış sırtlarında sanki dünyaya dağıtacakları saadetin yükünü taşırlardı. 

 

Kadın, ihtiyar, çocuk, asker ayrımı yapmadan her şeyi, ama her şeyi yok eden atom bombasını ancak Modern Batı medeniyeti icad edebilirdi, nitekim onlar yaptı. Atom ve hidrojen bombaları ile yetinmedi, çok daha ölümcülünü geliştirmek için birbirleriyle yarışa girdiler. Şimdi de akıllı-katil robotları seri halde imal edebilmek için gece gündüz çalışıyorlar. Sosyologlar ve davranış bilimleri uzmanları, askeri darbe ve ekonomik kriz peşindeki karanlık mahfillere danışmanlık yapıyorlar. Çok yakında insan, mucidi insan olan, insanüstü özelliklere sahip bir yaratıkla karşı karşıya kalacak. Uluslararası mücadele, sadece birkaç ülkenin erişebildiği uzaya taşınıyor, ölüm, uzaydan gelecek. Özetle ahlakını kaybetmiş bilim, insanı ya gütmenin ya da öldürmenin peşinde. 

 

 

Harp ahlak ve kaidelerine saygı adına da bir şey kalmadı. Çok değil, yaklaşık 100 yıl önce, centilmenlik icabı, harp mutlaka evvelce ilan olunur ve baskınlar, harp ahlakınca korsanlık ve kahpelik sayılırdı. 1900'lerden sonra ise, bu gibi baskınlar adeta stratejiye faydalı ve lüzumlu bir hareket ve hatta bir kaide olarak kabul edilmeye başlandı. Terör, savaşın asli unsuru haline geldi. 

 

Eskiden savaşlar ne kadar şiddetli olursa olsun, harplerde centilmence jestler cereyan ederdi. Plevne Savaşı'nda esir düşen Gazi Osman Paşa'nın Rus Çarı Aleksandr tarafından ağırlanması, Kut'ül Amare'de esir düşen İngiliz generali Towshend'in Türk komutan Halil Paşa tarafından ağırlanması, eski savaş ahlakına uygun davranışlardı. Fakat, ne 1. Dünya Savaşı ve ne de 2. Dünya Savaşı'nda taraflar arasında, verdiğimiz misallere benzer hemen hiç bir muameleye rastlanmaz. 

 

Birinci Dünya Savaşı sonunda, arada mütareke olduğu halde, İngilizler tarafından Türk asker ve devlet adamlarına yapılan muamelelere, İkinci Dünya Savaşı sonunda da Japon ve Alman general ve idarecilerine tatbik olunan intikamcı muamelelere bakılırsa, teknolojinin ilerlemesine rağmen savaş ahlakının çok gerilemiş bulunduğuna hükmetmek yanlış olmaz. 

 

Modernite, hakikatin yerine insanı, vahyin yerine rasyonel aklı merkeze alır. Bunun sonucu, göklerle olan irtibatın zayıflamasıdır.