Pelin Narin TEKİNSOY
ptekinsoy@pelinnarin.com
“Altını çizdiğim satırların, cümleleri misiniz?”
06/08/2015 "Altını çizdiğim satırların, cümleleri misiniz?" SES, DÜŞÜNCE ve KELİME Ses Havada uçuşan ve elle tutulup, gözle de görülmeyen sesin, kayıt edilir hale gelerek, fiziksel bir olgu olması şaşırtıcı değil mi? Karanlıkta, ensenizde birinin nefesini hissetmek veya soğukta, ellerinizi ısıtmak için üflediğiniz renksiz olgu, tanımlayamadığınız bir ısı kaynağına bile dönüşebilir. Fakat günlük hayat içerisinde bu mucizevî durum genel geçer bir hal aldığından, sihirin farkında değiliz. Bu kayıt edilebilen ve bir ısısı olan olgunun, ölçülebilir frekans aralığı ile yoğunluk farklarını belirleyerek ölçebilir hatta renklendirebilirsiniz bile. Alın size havada uçuşan sözcüklerin, ölçülebilir bir ısı ve renk tayfı haline geliş hali. "Başlangıçta her şey bir toz bulutuydu" Düşünce Neredeyse tüm yazılı kutsal metinlerde ve diğer inanış sistemlerinde, her şey önce bir toz bulutu ile başlar şeklinde açıklamalar vardır. Güne başlarken, uyandığınız ilk andan itibaren ne kadar düşünce geçtiğini hiç yakaladınız mı? Düşünceyi kolaylıkla "madde" olarak tanımlayabilir misiniz? Düşünce, tam olarak nedir? Bir ağırlığı var mıdır? Saniye de kaç tane düşünce üretiyoruz? Ağırlığı var mı? Gelir ve geçer, tutamazsınız. Bir hızı vardır. Peki ya kokusu, kokusu var mıdır? Evet, baktığınızda düşünce de farkında olmadığımız sihirlerden bir diğeridir. Düşünme eylemi; sinir siteminin işlem yürütme etkinliği ile denk tutulabilir miydi? Başka bir deyişle, bilgisayara yeni bir program yüklediğinizde, yeni bir fikir de yüklemiş olursunuz. Programın (düşüncenin) masa üstüne yüklenmesi ise "düşünce zamanı"nın geçmesi gibi ifade ederiz. Bu haldeyken düşüncenin (programın bilgisayara) indirilmesi (beyinde işlenmesi durumu) daha önceki verilerle birleştirilerek işleyen tamamen mekanik bir olgudur. "kelimelerin de bir büyüsü var" Kelime Konuştuğumuz cümlelerin, kurduğumuz kelime gruplarının her an hayatınızı değiştirecek, sihirli hareketler olduğunu biliyor muydunuz? Özellikle, Anne-babaların, çocuklarına; eşlerin, birbirine; sosyal çevremizde arkadaşlarımızla olan ifadelerimizde, doğru sandığımız yanlış ifadeler. Ne zaman düşünce, akıl ile şekillenmeye başlıyor ve ağızdan çıkacak sözcük gruplarına kadar geliyor, işin şekli değişmeye başlıyor. Kelimeler gruplar halinde, olumlu ve olumsuz olarak ağzımızdan dökülüveriyor. Bunun için kendimizi akılcı bir şekilde ikna etmek için deyimimiz bile var arkasından; "Dilin kemiği yok ki!" Son zamanlarda, pek çok durumu oldurmak için evrene mesaj gönderin olumlamaları esprileri gırla gitmekte. Her ne kadar mistik "evren mesajı", komedyenlerin komedi malzemesi olsa bile, bilimsel olarak işleyiş yapısı var muhakkak. Zihin genel olarak, bilinç ve bilinçaltı olarak ifade ediliyor. Kendilerine göre bu iki arkadaşın bir çalışma disiplini var. Son zamanlarda bunu anlayıp kavrayanlar kolayca yol ve yön değiştirebiliyor. Bu çalışma şeklini ise bir araba örneği ile açıklayabiliriz. Bir araba düşünün. Arabanın hareket etmesi için vitesi atmaya ihtiyaç var. Vitesi boşta dahi olsa bir hareket etme durumu hala mevcut. Vites önemli, çünkü arabanın bir nevi kontrol paneli. O yüzden bunu bilinç olarak tanımlayalım. Arabanın koca kütlesi ise; bilinçaltımız. Kısacası, Bilinçaltı zihnimizin yaklaşık yüzde 95 ini oluşturuyor. Bu haliyle de "Bilinçaltı" düşünmüyor. Satır aralarını okumuyor. İfade edilenlerin başka bir anlamı var mı, diye bakmıyor. Direkt duyduğunu algılıyor. Analitik ve pratik olan kısmı bilincin işleyiş şekli. Buna da akıl diyoruz. Aklını kullanan kişi ise, sorgulayan ve sorgulayarak bir yol izleyip düşüncelerine yol bulan, değerlendirme yapan zihindir. Buradaki belki de en önemli durum bilincin kısa süreli bir hafıza yapısı olduğudur. Bir bilginin kalıcı yani uzun süreli olabilmesi için bilinçaltına inmesi istenir. Bu yüzden siz bir olay ile ilgili yüzlerce bilinçli sebebi kendinize sayabilir fakat gerçekleştiremeye bilirisiniz. Sebebi ise kısaca; "Bilinçaltı"dır. Bilinçaltı, doğal kaydedicidir. Hiçbir sorgulama yapmadan kabul eder ve an da fark etmeden tohum eker. Aynı boş bilgisayara kaydetmiş olduğumuz işletim sistemi gibi. Bilgisayarınızda yüklü olan programı çalıştırabilirsiniz. Farklı bir uygulama yapmak isteseniz de var olan kayıtlı programla, ancak mevcuttakinin çıktısını alabilirisiniz. Yani ne kadar ister ve niyet ederseniz edin, programdan sahip olduğunuz kadarını alabilirsiniz. Değiştirmek için eskisini kaldırıp yeni versiyonunu yüklemeniz gerekecektir. Aynı bir kontratı yenilemek gibi. Siz yeni kiracınızla eski kontrattan devam edemezsiniz. Bilinçaltı da böyledir. Yeni yapmak istediğiniz ve niyet ettiğiniz bir durum için eski bilgi ile devam edemezsiniz. Yenilemeniz gerekir. Nasıl bir insan olduğumuz, neleri yapıp yapamadığınızı belirleyen ve anne karnından başlayarak, çocukluğunuzun erken yaşlarında kayıt edilen ve farkında olmadan edindiğimiz veya sahiplendiğimiz "çekirdek inançlarımızdır". Başkalarının bize iltifatları ve hatta role model olarak gördüğümüz kişilerin atıfları veya taltifleri bilinçaltımıza kayıt olur. İşte tam da bu andan itibaren, bu şekilde bilinçaltımıza işlemeye başlar. Bu mantık silsilesi hakkında bir sürü fikirler öne süren bilinci de bu şekilde altüst ederek yanına katar. Bir bakarsınız ki, sözcükler ağzınızdan kontrolsüz şekilde dökülmeye başlamış. Bilinçaltı yaşananları, "bu gerçek, diğeri değildir" şeklinde gruplamaz. Yani gördüğü ve algıladığı durumu gerçek sanır. Bu şekilde algılıyor olmasına bilimsel olarak technocolorvision durumu deniyor. Aynı bir filmi seyrederken birden korkmak veya ağlamaya başlamak gibi. Ayrıca şaka ve kinayeyi de algılayamıyor. Bu kişi de değersizlik, takdir edilme, güven, kontrol etmek ve edilme gibi güdülerini dürtülerken, kelimeleri de günlük hayatta farkında olmadan bu şekilde seçmesine sebep oluyor. Buna en güzel örneklerden biri de toplumumuzda yaygın olan, annelerin çocuklarına nazar değmesin diye "çirkin"im şeklinde sevmesi. Bilinçaltı bu durumu "ebeveynlerim beni güzel buluyorlar da, nazar değmesin diye çirkin diyorlar" demiyor. Bilinçaltı direkt "çirkin" denildiğini anlıyor. Ya da erken dönemde çocuğa ifade edilen " bu böyle haylaz, yaramaz", "aynı falancaya (babaannesi, halası... gibi) benzedi" etiketleri geçici bir davranışın farkında olmadan kalıcı alışkanlıklar yerleşmesine sebep olabiliyor. Bilinçaltının diğer bir özelliği ise olumsuzluk eklerini görmemesidir. "Düşün-ME", "YapMA", "AtlaMA" gibi cümlelerde çocuğunuzu uyardığınızı bir düşün. Çocuk her daim ilk kök cümleyi algılayarak, tereddüt etmeden sizin yapmak istemediğiniz bir hareketi anında yapıverir. Olumlu cümleler kullanarak konuşuyor olmak bu yüzden önemli olmakla birlikte, çocuğunuzu yapmasını istemediğiniz bir hareket için uyarırken de dikkat etmelisiniz (Aynı durum, para ile ilgili ona söylediğiniz her ne varsa geçerli olacaktır). Tüm bunları örneklerken doğal olarak kullandığımız günlük sözcüklerle, onları nasıl kullandığımız ve tonladığımız, yani kendimizi nasıl kodladığımız püf noktalarından biri. "Ne söylüyorsan O'sun", "Ağzından çıkanın farkında mısın?", "Söylediğim başıma geldi!" ifadeleri günlük hayatta kullandığımız cümle ve kelime gruplarına birer örnek. Bu tip sözcük kullanımlarının; bizim üzerimizde ki etkisini ve sihirli gücünü bana kalırsa yeterince de göstermekte. Tamamen iyi niyetle bile kullanılan cümleler bilinçaltına olumsuz kayıt olarak erken dönemde girip, ilerideki yaşantımızda biz yetişkinler olarak zihnimizde yer alıyor. Bunu fark edip değiştirmediğimiz sürece de bizlere yön vermeye devam ediyor. Çocuklarımıza "Tembelsin, senden adam olmaz" cümlesi, onları ders çalıştırmaya gönüllendireyim derken, çocuk "tembel ve adam olmaz olduğunu" kabul ediyor ve ne zaman bilinçli bir şekilde iş yapmaya kalksa tembelsin kaydı kendini hatırlatarak engel olmaya başlıyor. Bu durum eğer o anda fark edilirse, söyleyen kişinin bu durumu güncellemesi yani sağlıklı bir hale getirerek değiştirmesi için, kime söylüyorsa yeni bir olumlu cümleyle, yeniden ifade etmesinden geçiyor. Yani anne "başarısız" olduğunu söylüyorsa, bundan sonra "başarılı" olduğunu söyleyerek, çocuğunu gönüllendirebilir. Fakat siz bir erişkinseniz ve sizi bazı durumlardan alıkoyan duyguların yerleşmesine ebeveynleriniz, çocukluk arkadaşlarınız veya öğretmeniniz gibi örnek aldığınız biri sebep olduysa ve artık hayatta yoksa ne yapacaksınız? Onun size istediğiniz şekilde korkularınızla baş edebileceğinizi düşünün aynı technocolorvision durumunda olduğu gibi. Sonra gene sabahleyin güne nasıl başladığınıza bir bakın. Bedeninizi ve ruhunuzu hangi davranış, düşünce ve kelimelerle besliyorsunuz? "Neyi, neden ve niçin yapmıyor veya yaptıramıyorsunuz?" sorusunun cevabını başkalarında değil, kendinizin sözcük kalıplarınızda arayın! Çünkü "Bu benim başıma nereden geldi?" sorusunun cevabı ilk olarak sizin DİLİNİZ'de. Yani "her şey önce bir toz bulutuydu" şeklindeki düşünce zincirlerinizde. Başka yerde aramayın. Kendi ağzınızdan çıkanı da, sizin zihninizde yaratmış olduğunuzu da, ıskalamayın! Kendi dünyanızı keşfetmeye, kendi kitabınızı okumaya çalışın. Başkasınınkini değil. Ancak başkalarına bakmaya karar verdiğinizde, sizin nerede durduğunuzu anlamanıza yardımcı olması için bakın, yargılamak için değil. Kendinizin "Lideri" olun ki Dünyanızı yönetebilesiniz. Zaferlerin sadece savaşarak değil, sözcüklerin gücü ve onu nasıl kullandığınızla ilgili olarak da kazanılır hatırlayın. İfade etmek istediklerinizi, kendi kendinize söylenmek yerine, tam olarak karşınızdakine söyleyin. Küçük zaferlerle de büyük savaşlar kazanacağınızı göreceksiniz. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
KELİMELERİN DE BİR BÜYÜSÜ VAR - 12/06/2015 |
Konuştuğumuz cümlelerin, kurduğumuz kelime gruplarının an itibariyle hayatınızı değiştirecek, sihirli hareketler olduğunu biliyor muydunuz? |