• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/p/Yunt%C3%BCrk-Yunanistan-T%C3%BCrkleri-K%C3%BClt%C3%BCr-ve-Dayan%C4%B1%C5%9Fma-Derne%C4%9Fi-100081744846002/?_rdr
  • https://twitter.com/yun_turk
YUNTÜRK LOGO

Batı Trakya ile ilgili YÖK Tez ve Makaleler
TBMM'de Batı Trakya Oturumu
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Yunturk Twitter
Ziyaret İstatistiği
Aktif Ziyaretçi57
Bugün Toplam863
Toplam Ziyaret5396463
                        
YUNANİSTAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ 
Hasan ÖZKAN
hasanozkan84@gmail.com
1913 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Yazı Dizisi – 3
19/05/2015
1913 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Yazı Dizisi - 3
 

3- Balkan Harbi'ne Doğru Rumeli'de Durum

 

Batı Trakya davası için mücadele safhasına gelmeden önce o bölgede hangi olayların meydana geldiğini de bilmek gerekir. Olayların yerli yerine oturması için Batı Trakya ve çevresindeki olayları biraz daha geriden ele almanın fayda sağlayacağını düşünüyorum.
 
Osmanlı hükümdarının bir fermanı ile (8 Zilhicce 1286, 11 Mart 1870) Fener Rum patrikhanesinden ayrı olarak, Bulgar eksarhlığı adı altında müstakil bir Bulgar kilisesi kurulması Bulgarları, Rum Ortodoks kilisesinin aşağı yukarı bin yıllık hakimiyetinden kurtarıyordu. Bu ferman, aynı zamanda, Bulgarların ruani sahada olsa da, bir merkez etrafında toplanmalarına ve kendilerini bir millet olarak duymalarına fiilen imkan veriyordu.
 
Berlin andlaşmasiyle (13 Temmuz 1878) Bulgaristan prensliği kurulduktan, hatta Şarki Rumeli vilayeti, açıktan açığa gaspolunarak Bulgaristan'a ilhak edildiktan (18 Eylül 1885) sonra da Bulgarların gözü doymak bilmiyordu. Ayastefanos andlaşmasının (3 Mart 1878), Doğu ve Batı Trakya'nın mühim kısımlarını Bulgaristan'a vermiş olduğunu unutamayan Bulgarlar, her vesile ile, Makedonya ve Trakya'da, en kalabalık unsurun Bulgarlar olduğunu iddia etmekten geri kalmıyorlardı.
 
1890 yılında, Sofya'da, görünüşte, Trakya ve Makedonya'dan göç etmiş olan Bulgar muhacirlerine yardım etmek maksadiyle "Merkezi Edirne-Makedonya Komitesi" kurulmuştu. Bu komitenin kurulması, Şarki Rumeli vilayetini, kolayca ve harpsiz zaptetmiş olan Bulgaristan'ın Makedonya ve Edirne üzerinde çalışmaya başladığını açıkça göstermektedir. Bundan sonra Osmanlı Devleti'nin, bilhassa II.Abdülhamit'in kötü idaresinden cesaret alan Bulgarlar, 1893 de, Selanik'te, meşhur Makedonya komitesini kurmuşlardı. Makedonya'nın muhtariyeti için çalışmaya başlayan bu komite, çarçabuk Balkan ve Avrupa politikasında, kendisinden bahsettiren bir teşekkül halini aldı.
 
Makedonya'da, 21 Ekim 1902'deki ilk büyük ayaklanmadan sonra, Edirne'de de, Nisan 1903 de, büyük bir Bulgar ayaklanması olmuştu. Bu ayaklanma karşısında, Osmanlı hükümeti, büsbütün seyirci kalmamış ve Bulgaristan'la 8 Nisan 1904 de bir anlaşma imzalamıştır. Buna göre, Bulgaristan kendi topraklarında, komite ve çete kurulmasını yasak edecek ve Osmanlı topraklarında asayişi bozmaya çalışanları cezalandıracaktı. Buna karşılık Osmanlı Devleti de, ihtilalcileri af edecek, Bulgaristan'a kaçmış olan Bulgarların geri dönmelerine müsaade edecek ve Türk tebaası Bulgarları idare ve adliye memuriyetlerinde kullanacaktı.
 
Bulgarlar, yukarıda sözü geçen anlaşma konuşmalarında, Rumeli'de tatbik olunacak ıslahatın Edirne vilayetinde de tatbikini istemişler, fakat Osmanlı hükümetinin mukavemeti karşısında bu isteklerinden vazgeçmek zorunda kalmışlardı. Bu arzu ve temayül, Bulgarların, Makedonya ‘dan başka Edirne vilayeti yani Doğu ve Batı Trakya'da da gözleri olduğunda şüphe bırakmıyordu. Edirne komitesinin dağıtılmasına ve Bulgar topraklarında her türlü komite ve çete kurulmasının yasak edilmesine dair olan anlaşmaya Bulgaristan, samimi olarak bağlı kalmamış ve hükümet dışındaki bu gibi faaliyetlere, resmen müsaade etmemekle beraber, görmemezlikten gelmiştir.
 
Berlin andlaşması ile Balkan sıra dağlarının ve Şarki Rumeli vilayetinin Osmanlı Devleti'nin elinden çıkması, Trakya ve bütün Osmanlı devleti üzerinde büyük huzursuzluk yaratmıştı. Şarki Rumeli'yi de ilhaktan sonra Trakya ile Makedonya'ya da göz diken Bulgaristan'la Trakya arasında savunmaya elverişli Tuna ve Balkanlar gibi, tabii bir hudut yoktu. Osmanlı-Bulgar hududunun, Boğazlara ve İstanbul'a yakınlığı (200-250 km) ve daimi Bulgar tahrikatı Osmanlı devletini, Trakya'da, bilhassa, Kırklareli-Edirne-Mustafapaşa-Dedeağaç-Gümülcine bölgesinde, barış zamanında, büyük kuvvetler bulundurmaya mecbur etmişti.
 
En fena bir ihtimal olarak diğer Balkanlıların, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan'ın da Bulgaristan'la birleşmesi ve bu dört Balkan devletinin, hep birden tecavüzleri halinde askeri durumun bir kat daha ağırlaşacağı muhakkaktı. Böyle bir ihtimale karşı, Doğu Trakya'da, Kırklareli ve Edirne'nin, bir baskına karşı vaktinde, birer kale olarak silahlandırılması ve Bizanslılar zamanından beri, İstanbul savunmasındaki ehemmiyeti anlaşılmış olan Çatalca hattının da hazırlanması lüzumu kendiliğinden meydana çıkar. Osmanlı Devleti, bu yerlerin tahkimi ve buralarda, uzun menzilli ağır topçu yerleştirilmesi için ciddi bir teşebbüste bile bulunamamıştır.
 
Trakya'nın savunulması hususunda gösterilen gaflet ve ihmal, Meşrutiyet devrinde de, Balkan harbine kadar devam etmişti. Meşrutiyetin ikinci defa ilanından sonra (23 Temmuz 1908), ordu ve donanmanın, bir politika aleti olarak kullanılması, ordunun muharebe kıymetini azaltmış ve Osmanlı devletinin yıkılmasında, öldürücü bir amil olmuştur.
 
(Burada günümüze bir parantez açmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk ordusu üzerine oynanan bütün oyunlar, Osmanlı Devleti üzerinde oynanan oyunların tekerrür etmesidir. Sahne aynı, oynayan oyuncuların isimleri farklıdır. Amaç aynı olsa da, Allah'ın izniyle sonuç asla aynı olmayacaktır. Bu sebeple bu detayların farkına varmak, bilmeyenleri uyarmak, hepimizin boynunun borcudur.)
 
Hürriyet gürültüleri sona erip de yeni rejim kuvvetlenmeden evvela Avusturya-Macaristan (5 Ekim1908), Bosna Hersek'i ilhak etmiş bir gün sonra da Bulgaristan istiklalini ilan (6 Ekim 1908) etmiş, aynı günde de Girit adası, kendisinin Yunanistan'la birleştiğini açıklamıştı. Bu dış güçlüklerin arkasından çıkan ve 31 Mart hadisesi diye anılan irtica vakası (13 Nisan 1909), İpek, Yakova, Priştine, Firzovik, Kaçanik ve İşkodra sahalarını kaplayan Müslüman Arnavutluk isyanı (Mart Nisan 1910) ve İşkodra'nın Tuz bölgesinde Hıristiyan Malisor isyanı (Mart 1911) gibi ciddi iç güçlükler ve kaynaşmalar, dış düşmanlara cesaret ve ümit veriyordu. Bu hadiseler, İtalya'nın, Afrika'daki son Osmanlı vilayeti Trablusgarb'a saldırmasını (29 Eylül 1911) kolaylaştırmıştı. Osmanlı devletinin karşılaştığı iç ve dış gaileler, üç Balkan devletinin anlaşmasını (13 Mart 1912 Bulgar-Sırp ittifakı; 29 Mayıs 1912 Bulgar-Yunan ittifakı) hazırlamıştı.
 
Osmanlı devletinin, 75 bin talim görmüş erini, ordu saflarından, terhisi dolayısıyla uzaklaştırdığı sıralarda, Balkan devletleri, seferberlik (30 Eylül 1912) ilan ve Rumeli'de yapılacak ıslahatın büyük devletlerle birlikte kendi kontrolleri altında yapılmasını, ağır bir nota ile istediler (13 Ekim 1912). Balkan notasına, Babıali, bu devletlerle siyasi münasebetlerini kesmekle cevap verdi. Bunu da, Bulgar, Sırp, arkasından Yunan devletlerinin harp ilanı (17 Ekim 1912) takip etmişti.
 
Harp, kaçınılmaz bir felaket halinde, bütün Rumeli ufuklarını karartmıştı...

 

 



1515 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

1913 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Yazı Dizisi - 5 - 21/01/2016
5- Batı Trakya Kurtarılıyor
1913 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Yazı Dizisi – 4 - 25/05/2015
1913 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Yazı Dizisi – 4
1913 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Yazı Dizisi – 2 - 11/05/2015
Osmanlı Hükümeti 1911 yıllarında Avrupa’da genellikle görüldüğü gibi politik ve askeri istihbarat ve casusluk faaliyetleri için tek bir teşkilat oluşturmamıştı.
1913 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Yazı Dizisi - 04/05/2015
Önsöz