• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/p/Yunt%C3%BCrk-Yunanistan-T%C3%BCrkleri-K%C3%BClt%C3%BCr-ve-Dayan%C4%B1%C5%9Fma-Derne%C4%9Fi-100081744846002/?_rdr
  • https://twitter.com/yun_turk
YUNTÜRK LOGO

Batı Trakya ile ilgili YÖK Tez ve Makaleler
TBMM'de Batı Trakya Oturumu
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Yunturk Twitter
Ziyaret İstatistiği
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam176
Toplam Ziyaret5395776
                        
YUNANİSTAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ 
Yalçın KOÇAK
info@yalcinkocak.com
DİL’im BELAM…
24/12/2014
DİL'im BELAM...
 
Biz Anadolu doğumlu insanların İ.Ö V bin yıllık bir medeniyetler beşiği toprakların üzerinde yaşıyor olmamızdan mı, yoksa Anadolu kadınından doğmaktan mı? nedir, misyon dedikleri güne, gündeme, takvime, tarihe karşı sorumluluklarımız, taahhütlerimiz adeta ceyiz sandığı gibi bohçaları açıldıkça artarak devam ediyor. Bu topraklar krallar, prensler, nice komutanlar, padişahlar, sultanlar vede hazinelerini saklıyor, sırlarını, medeniyetlerini saklıyor. Her vurulan kepçeden, kazmadan adeta bir söylev, bir vasiyet, bir name fışkırıyor. Tabi okuyabilene, idrak edebilene.
 
Kendi atalarımızın 1071 den çok ama çok önce anadoluya sahip olduklarını bize mağaraların taş duvarlarına kazınmış tamgalar ve yazıtlar şimdi,şimdi söylüyor. niye? bu güne kadar bunları Avrupalı bilim adamlarına okutmuşuz, biz okumamış, okuyamamışız. Cahil ve aciz bırakılmışız. Alfabemizin mücadelesini vermemişiz, Dilimizin mücadelesini vermemişiz. Tarihimizi, destanımızı onlar yazmış. Kahramanımızı, hainimizi onlar bize belletmiş, gelen de aynı hamam, aynı tas misali devam etmiş.
 
Öğretilerimizi sorgulamalıyız, öğretenlerimizi hırpalamalıyız, onlarıda doğruyu bulmaya, öğretmeye zorlamalıyız diye yazdık.
 
Biz, bize öğretilenlerle dünya egemenleriyle satrança oturamayız, ezik kalırız, mağlup başlarız dedik olmadı, yazdık. Olanlar ortada.
 
Nereden başlayalım; Elbette ki tarladan coğrafyadan, ne ekelim. Sorulur mu egemen İngiliz neyi ekiyorsa onu. Yani DİL'imizi.
 
Yunus Emre enstitülerimizi niye kurduk, yurt dışı akraba toplulukları teşkilatımızı neden kurduk? Birilerinin bendeleştirdiklerine, hısıma, akrabaya, yandaşa, paydaşa kadro temin etmek için değil herhalde.
 
Dünya egemenleri (ne demekse) saymışlar dünyada konuşulan diller olarak 1.Çince 2.ispanyolca 3.Hintçe 4,İngilizce ve 5.Türkçe olarak tespit etmişler. Tabi bizde tarihimiz gibi, alfabemiz gibi, kayıp haklarımız gibi, sürgünlerimiz, tehcirlerimiz, yağmalanan değerlerimiz gibi bu işe de taraf olmamış, bu hesap yanlış biz 5. değil aslında 3. konuşulan dil ailesindeniz dememiş, diyememişiz. Niye biliyormusunuz; sıfatlarını batıdan, maaşlarını bizden olan bıyıksız adamlar yüzünden. Sıfatı milli olmayanın milli değerlerle ne ilgisi alakası olabilir ki zaten.
 
Hz İsa'nın doğumu 6 sene noksan dedik, şimdi oraya geldiler, onbeş yıl önce bunu haykıran sn aytunç altındalı tazminata mahkum ettirdiler. Zamanımızı çaldınız, sıfır meridyen İstanbulundur çaldınız grenwic'e götürdünüz, sahte bir coğrafya kongresiyle dünyaya kabul ettirdiniz ama tarihi değiştiremediniz doğu ve batı roma neyin batısı neyin doğusu. Tarih yalanı kusuyor. Astro fizikçilerimiz susuyor. Tıpkı coğrafyacılarımızın sustuğu gibi, Niye suskunlar? Sıfatlarının sahiplerini kızdırmamak için,
 
İstanbulla, Londranın meridyenleri arasındaki yaşayan milyonlarca insan burçlarını yanlış okuyor. yalanla kandırılıyor.
 
Uşak müzesinden çalınan Karun hazineleri broşundan çok daha kıymetli İstanbulun gerdanlığı, zamanın sıfır noktası. haritaların başlangıcı, borsaların açılışı, ezan'ın ve zamanın başlangıcı ve mihenki olmak .
 
Türkçemizin, dil'imizin mücadelesini kıyasıya vermemiz, kültür coğrafyamızı iğfal edilmekten kurtarmamız lazımdır. 2023 vizyonlarında Bavyeradan-Mançuryaya, İşkodradan-Kamboçyaya bu dilin mücadelesi verilmeli. Tarla ve tohum müsaittir, bu tohum ve bu tarla birbirine aşinadır. Üçüncü bin Türk asrı olacaktır. Bu ütopik bir istek veya tesbit değildir. Günün götürdüğü gerçektir. On yıllık bir dil hamlesiyle, yirmi yıl sonra ki ihracatımız bir kaç onlu trilyon dolar olacaktır.
 
Bırakın insanlarımız siyah beyaz gördükleri rüyalarını hangi dilden görürse görsün, bırakın analarımız kendi dilinden söylesin balasının ninnisini, bırakın mahkemeler hangi dilden isterse dağıtsın adaletini, Biz ticaretin diline bakalım, Üretelim, üretelim, satalım. zenginlik ve refahımızı artıralım. üreyelim, üreyelim çoğalalım.
 
işte avrupa üretti ama üremeyi unuttu, işte afrika üredi ama üretmeyi öğretmediler. O da bizi bekliyor. Haydi...

 

Dil bu; Başımın Belası...

Dil bu; başka bir şeye benzemez. Azınlıkların gözüyle bakmayan, çokluk ve çoğunluk olmanın kıymetini de bilmez, hadrini de bilmez.
 
Hani yaşlanmadan gençliğin, yoksullaşmadan varlığın, kaybetmeden de Ana'nın, Baba'nın kıymetini bilmeyi bize öğretenler, bunları hangi dilde öğrettiler. Hangi dilde dinledin Ninenin ninnisini, hangi dilde gördün gecenin rüyasını.
 
DİLİM BELAM
 
Evet, bu dil dünyanın 3. Konuşma dili; Emperyal sömürücü düzen koyucu yöneticiler kendi dillerini 4. Yapabilmek için bizim dilimizi 5. Sırada saydırmış, yazdırmış. Bizde ses yok, çıt yok, tıs yok.
 
Şimdi zamanı geldi bu dil belam yazımızın devamına; niye şimdi, zamanı mı sorularıyla birlikte yazalım, okuyalım.
 
Osmanlı Anayasası (Kanuni Esasi) yani Esas Kanun 18. Maddesi bakın ne hüküm içeriyor. Bu maddeyi okuyan bilen biraz mürekkep yalamış bir adam Osmanlıca diye bir dil ibaresini telâffuz edebilir mi?, yazısını da yazabilir mi?
 
KANUNU ESASİ Kabul Tarihi: 7 Zilhicce 1293 (23 Aralık 1876)
 
MADDE 18.- Tebaai Osmaniyenin hidematı Devlette istihdam olunmak için devletin lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.
 
Ne diyor, ne diyor?
 
Osmanlı Devleti Anayasası "devletin dili Türkçe" diyor.
 
Misyonları maziye sövmek, tarihte çamur atmak, diğerlerinin ki de onlara sırf karşı olmak olanların belli ki okumaya zamanları yok.
 
Konu Alfabe ise bugün kullandığımız Latin Alfabesi, bize Türk Alfabesi olarak kakalandığından Ninem eski alfabemize kibarca, yenisini de korkudan red etmeden eski Türkçe demiştir. Yeni Türkçe diye bir şey yoktur. Batılılaşma uğruna katledilen dayatma, cebir eski elif, ba'nın ortadan kaldırılması vardır.
 
Zaten Devletin resmi yazışmalarında Latin harfleri ve alfabesi kullanılıyordu, demezler mi adama?
 
Buyurun, 1950 yılı; Tarih 26.07.1950
 
O gün logosunun altında "Kalk uyan, yoksa ardı hicrandır" yazan Milliyet Gazetesi ve rahmetli İsmail Hami Danişmend'in Alafranga Türkçe yazısına bakın:
 
"Bizde dil tasfiyesi yalnız Arapça ve Acemce kelime düşmanlığı şeklinde anlaşılıp, Garp dillerine Türkçenin bütün kapıları birden açılmış ve bir lazım kelimeye mukabil bin lüzumsuz kelime içeri alınmıştır. Türkçenin kelimeleri dururken, yabancı kelimeleri kullanmak hiç bir zaruretle değil, ancak aşağılık duygusunda mütevellit bir züppelikle izah edilebilecek çirkin bir maskaralıktır. Bu tuhaf vaziyete göre, eskilerin Arap ve Acem hayranlığından sonra yeniler de Fransızca, İngilizce vesaire hayranlığına müptela olmuş demektir. Herhalde Ana-dilimizin milliyetini kurtarmak için "Öz-Türkçe" denilen uydurma kelimelere karşı olduğu gibi, bu lüzumsuz Garp kelimelerine karşı da artık milli bir mücadele açılmalıdır. (Altmışbeş yıl geç kalınmış bir mücadele, yeter ki doğru ellerde doğru şekilde ve milli eksenli olarak yapılabilsin...)
 
Şimdi gelelim başarısız kurmaylarımıza ilim, bilim adına akademisyenlerimize, diplomasi adamlarımıza şu aşağıdaki tablodan sonra onlardan başarıda beklemek cidden haksızlık olacaktır.
 
İlkokulu bitiren çocuklar kaç bin kelimelik bir dağarcık ile mezun oluyorlar?
 
Düşünce dünyası bu dağarcıktaki kelimeler üzerinden gelişiyor ve fikir üretebiliyorsa vay halimize!..
 
İngiliz, Amerikalı ilkokul öğrencisi 71 bin kelime ile mezun oluyor.
 
Almanya da bu rakam 69 bin.
 
Fransız da bir o kadar, İtalyanlar zayıf 32 bin kelime ile çocuklarını mezun ediyorlar.
 
Biz mi?
 
Utanarak yazıyorum 7 bin altı yüz.
 
Bende onlardan biriyim.
 
Mustafa Kemal hedefini gerçekleştirmek için en başarılı ve en akıllı yolu seçmiş; Böylece alfabenin değişimi, kütüphanelerin yakılması yerine geçmiş ve bundan sonra Türk kütüphanelerini yakmaya lüzum kalmamıştır.
 
"Çünkü harf inkılâbıyla bu hazineler örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir şeye yaramayacak; Ancak çok yaşlı hocalar ve ihtiyarlar, onları okumak lüzumunu hissedecektir.'' Arnold J. Toynbee
 
 
Yalçın KOÇAK

 



1143 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

UNUTTURULAN TARİH… - 08/03/2016
Kut-ül Ammare; Tarihimizdeki şerefli birçok sayfadan birisi ve 100.yılı önümüzdeki 29 Nisan’da gelecek olan kutlu gün.
61, BİTyeniği VAR..! - 01/03/2016
61, BİTyeniği VAR..!
BULGARİSTANDA ÇOK ÖNEMLİ BİR GÜN - 01/03/2016
BULGARİSTANDA ÇOK ÖNEMLİ BİR GÜN
BREXİT, İngiliz dışarı.. - 02/02/2016
BREXİT, İngiliz dışarı..
Yeni YÖK? - 26/01/2016
Yeni YÖK?
KAOTİK AVRUPA… - 17/01/2016
KAOTİK AVRUPA…
ÜÇÜNCÜ BİN YIL… - 13/01/2016
ÜÇÜNCÜ BİN YIL…
Yine mi Musul?.. - 22/12/2015
Yine mi Musul?..
KORKU İMPARATORLUĞU, ARMAGEDON - 15/12/2015
KORKU İMPARATORLUĞU, ARMAGEDON
 Devamı