Biz Eylül ayında adli tatil adlı bir yazı kaleme almıştık ve her sene ilim dahi olmayan Hukuk dalından laf üreterek geçinen, sıfat sahibi olan kara cüpbelilerin vicdan ile cüzdan arasına sıkıştırdıkları konuşmaları, cek, caklı senaryoları cübbeleri gibi kara ufuklarını dinlemeyelim adli tatil sonrası törenlerini değil, tatilin kendisini kaldıralım dedik.

 

Adalet izne çıkar mı?

 

Hak bekler mi, beklemeli mi?

 

Hep birden okullar gibi tatile girmenin ön emri, gerekçesi neydi? Bu gerekçe bu gün var mı?

 

Milyonlarca dosya beklerken,

 

Adaletin karne notu ortadayken,

 

Başarı primi gibi tatil neyin, nesi esas tatili kaldıralım. Reform lafta kalmasın, palyatif geçici tedbirlerle değil, neşteri Adalet camiası için kullanalım, bu sistem 10 milyonluk bir ülkenin sistemi 80 milyona cevap veremiyor.

 

Sayıları arttırmak, binaları çoğaltmak, büyütmek Adaleti Saraya sokmak problemi iğdiş ediyor.

 

Devletiyle mahkemelik halk, millet, olur mu?

 

Hangi akıl sahibi devlet ile mahkemelik dava dosya sayımızı biliyor.

 

Halka zulüm yapan rejim Demos'u da Cumhur' da kullanamaz. Adı ne olursa olsun, lanet bir rejimdir.

 

Papa ve Putin sonrası herkesin birkaç kelime Rusça öğrenmesini tavsiye ederim.

 

Cheers'ler, Nazdrovya'ya, okey'ler, Da'ya dönecek Rusya ile ticari ve mali ilişkilerimiz daha da artacak. Artmalı da.

Üniversitelerimiz bu vizyonu görse de Rusça bölümler açsa, çocuklarımıza Rus dilini öğretse sonuçta artan ticaret hacmi iş demek, istihdam demek, dil bilen eleman demek de nerede bunları görecek adamlar.

 

2005 yılında hatırlayınız Tayyip bey ve Bay Putin ortak bir TÜRK- RUS Üniversitesi kurma kararı almışlardı, hangi profesör, hangi üniversite, hangi büyükelçi, hangi bürokrat bu durumdan vazife çıkardı, koca bir hiiiç. Yazıklar olsun ileriyi göremeyenlere, aşımızı, maaşımızı yiyenlere.

 

Üniversiteler yolsuzluk yuvaları olmuş.

 

Türkiye yolsuzluk liginde 11 basamak tırmanmış.

 

Nerede hukuk, nerede Adalet; tatilde.

 

Hürriyetler tekraren AB sözleşmesindeki kıstaslarla tarif edilmeli.

 

Devlet ile toplumun mali, mülki ve sosyal barışı sağlanmalı.

 

Devletin yasakları değil, taahhütleri üzerine bir anayasa yazılmalı.

 

Bu Anayasayı da kurucu babaların çocukları yapmalı, bu kuruculardan bir Anayasayı koruma kurulu oluşturulmalı. AYM yanlışından dönülmeli (Mahkeme kararlarında adalet aranır, Oysa Anayasayı koruma kurulları, adaleti değil devletin varlığını korur.)

 

Biz AYM'den adalet bekliyoruz. Dağıtıyorsa da yanlış yapıyordur. Dizaynı yanlıştır.

 

Kurtuluş savaşını vermemiş hatta karşı olmuş asker kaçağı olmuş ailelerin torunlarının çöreklendiği bir yer AYM olamaz, olmamalıdır.

 

Kurucu ailelerimiz MSB kayıtlarında bellidir, her aileden iller bazında yapılacak delegasyon toplantılarıyla oluşturulacak delegeler ile yapılacak Anayasa Heyeti ve bu heyetten oluşacak Anayasayı Koruma Kurumu bizim önümüzü açar, gündemi rahatlatır, gerilimleri sonlandırır, yabancı müdahaleleri savuşturur.

 

Kimbilir belki bağımlılıklarımızdan da bir kurtuluştur.

 

Geçirdiğimiz gündemi ve trafiği bir de şu gözle görelim; Kredi not vericisi Fitch konuştu, Biden geldi, Standart&Poors Konuştu, Papa efendi geldi, gitti, Putin çok hızlı ve cömert geldi şimdi Kraliçemizin Başbakanı Cameron'un zamanlaması harikaydı, sözde geçikmiş bir ziyareti tamamlıyordu? inanana ! Moody's suskun daha konuşmadı. Eh nede olsa İngiliz bizim en sadık düşmanımız, AB'den onlarla müttefik olmamız pahasına dışlandığımızı bile bile berdel ilişkimiz devam ediyor.

 

Rahmetli Gazi Elli yıl demişti, 75 oldu. 70 milyon dediği nüfus seksen oldu. Sabır Ya Hu, yok mu Destur diyecek...