BATI TRAKYA’DA CEMAATLER VE TARİKATLAR
Yıllardır Yunan devletinin haksızlıklarına, yanlış uygulamalarına karşı etnik kimliği ve dini duygularıyla birbirlerine kenetlenerek mücadele eden Batı Trakya Türkleri tarihe altın harflerle yazılan hak arayış mücadelelerine imza atmıştır.
Yunanlının azınlığının etnik kimliğine karşı itirazına kendi içinde bir ayrışmaya gitmeden camilerde aldığı kararlarla mücadele etmiştir. Azınlığın hak arama mücadelesinin başında müftü ve köy imamlarının rolleri her zaman önemliydi.
Batı Trakya’nın en ücra köşelerinde kısıtlı imkanlara rağmen camilerde namaz kıldıran, ilkokullarda din dersleri başta olmak üzere eğitime katkıda bulunmaya çalışan bu imamlarımız ellerinden geldiğince de köy sakinlerine rehberlik ve sorunlarına çare bulma gayreti içinde idiler. Dinin ortak bir yaşam olduğu bilincinden hareket eden bu imamlarımız siyasetin dışında kalarak, Atatürk ve laikliği insanlarımıza düşman olarak göstermekten uzak, İslam Dini konusunda azınlığımızın hemen hemen her ferdini aydınlatma yolundan sapmamışlardı.
Bu yüzdendir ki Batı Trakya’da kendi kendilerini yetiştiren bu din adamlarının verdikleri hizmetten dolayı azınlık insanının gönlünde bu ulvi imamlık makamına karşı derin bir bağlılık, derin bir saygı ve güven vardır.
Peki son yıllarda ne olmuştu da tarikatlar azınlık içinde mantar gibi bitmeye başlamıştı?
Ruhban sınıfı olmayan tek din olan İslam dinini yaşayan Batı Trakya Türkleri içinde 1990’lardan sonra “sohbet” adı altında ibadethaneler dışında gizli gizli toplantılar düzenlenerek ayrışma başladı.
Daha sonraki yıllarda bu ayyuka çıktı. Allah’la kul arasına girmeyi kendilerine görev edinen ve başlarında çenesinde iki tel sakalı bulunan din simsarlarının bulunduğu tarikatlar Batı Trakya’da filizlenmeye başladı.
Son yıllarda Türkiye’ye eğitim için giden bazı gençlerin burada cemaat okulları ve yurtlarında parasız eğitim hizmeti altında eğitimlerini tamamlayıp Batı Trakya’ya geri dönmelerinin ardından asıl vahim tablo ortaya çıktı. Bundan sonrada Batı Trakya’da ötekileştirme ve ayrışma başladı.
Daha önce İslam Dininin güzelliğini yaşamak için camilerde bir araya gelenler artık “Allah’a ulaşmanın yollarını” pazarlayan tarikatların hedefi olmaya başladılar. Daha önce adlarını dahi duymadıkları Nakşilik, Nurculuk, Süleymancılık, Gülen’cilik gibi tarikatların içinde kendilerini bulan Batı Trakya Türkleri içinde bazı gruplar Atatürk ve laikliği de düşman gözüyle bakar oldular.
Artık Batı Trakya’da da “Körü körüne inanç” dönemi başlamıştı. Batı Trakya Türklerinin birlik ve beraberlik içinde hak arama mücadelesi yerine bu grupların çıkarları ön plana çıkmaya başladı. Bu tarikatlar islam dinini öğrenmek isteyen insanlarımızın saflığından yararlanarak, güvenlerini istismar ederek, zihin karışıklığı yaratarak sohbet ortamlarında dini motivasyona yönelik anlatımlarla kendilerine taraftar toplamaya başladılar.
Müftü ve din adamlarının da bu gelişmelere sessiz kalması bu tarikatların Batı Trakya’da yuvalanmalarına ortam yaratmıştır. Kendilerini sözde şeyh olarak adlandıranların Batı Trakya ziyaretleri sırasında bazıları çay ikram ederken bazıları da akıtmalı ördek yedirtmeyi görev bildiler.
Βu tarikatların müritleri olanlar mantar gibi ortaya çıkarak Kurban Bayramı önceleri insanlardan para toplayarak sözde hayıra vesile olduklarını anlatırlarken Diyanet İşleri Başkanlığı’nı görmezden geldiler. Βu tarikatları maddi çıkar sağlamak için kullananlar sempatizan sayılarını her geçen gün artırırlarken ne hikmetse Yunan devleti de bunlara göz yumuyordu.
Daha önceki yıllarda rahmetli Dr.Sadık Ahmet’in önderliğinde köylerden yürüyerek mahkemelere “Türk’üz” diye haykırmak için koşan bu azınlık toplumu içinde bazıları artık tarikatları kullanarak nifak tohumlarını saçmaya başladılar. Farklı tarikat mensubu olanların birbirlerine zordan selam verdiği Batı Trakya’da Yunan devletinin haksızlıklarının yanında birde artık cemaatçilerın “Bizden olanlar ve olmayanlar” diye ayrıştırması başladı. Batı Trakya Türkleri, Yunan devletinin parçalama emellerini başarısız kılarken bu seferde tarikatların din sömürüsüyle karşı karşıya kaldı.
Batı Trakya’da var olan cemaat mensuplarının sayıları sınırlıda olsa son yıllarda bunların içinde Türkiye’de 17-25 Aralık olaylarının ardından 15 Temmuzdaki başarısız darbe girişiminin ardında olan ve onlarca kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına sebep olan FETÖ’cuların sayısı Batı Trakya’da önemsenmeyecek kadar az değil.
Anavatan Türkiye’de devleti ortadan kaldırarak bir iç savaşın çıkmasına vesile olacak başarısız darbe girişimini uygulamayan koyan bu FETÖ cemaatı ne islami, ne ahlaki, ne insani ve ne de vicdani bariyerinin olmadığını ortaya koymuştur.
Bugün anavatanın hükümet yetkililerine geçmiş olsun dileklerini sunanlar bilmelidirler ki bu olaylarda azıcık da olsa payları vardır. Biz bilmiyorduk diyerek sorumluluktan kaçmak yerine Batı Trakya’daki FETÖ yapılanmasının nasıl gerçekleştiğini ortaya koyacak açıklamaları yapmaktan kaçınmamalıdırlar.
Bu FETÖ yapılanması içinde bay ve bayan din görevlilerinin, işadamlarının, esnafları, doktorların, gazetecilerin ve siyasetçilerin olduğu herkes tarafından aşikardır. Daha önceki yıllarda bazı kurum başkanlarının Batı Trakyalı öğrencilerin Türkiye’deki üniversite girişlerindeki mülakatlarda yapılan haksızlıklara sessiz kalarak bugün ise “Biz FETÖ’cüleri ayırım ve baskı yaptığını biliyorduk” diye açıklamalar yaparak vicdanlarını temizlemek yerine olaylarda yer alan ve bazı gençlerin geleceğini karartanların hesap vermesi için açıklamalar yapması lazımdır.
Diğer taraftan daha önce azınlık davasının içinde yer almamış bazı kişilerin bu FETÖ örgütü tarafından her türlü yollarla kahraman lanse edilerek azınlık içinde yer edinmesi sağlanarak bazı alanlara ve siyasete sokulmalarının ardındaki gerçekler su yüzeyine çıkarılmalıdır.
Zamanla siyasi ve ekonomik menfaat peşinde koşan bu kişilerin darbe girişiminden sonra günah çıkarmak için “Bizi bu yola bu diplomat soktu” gibi meymenetsiz açıklamalar yapmaları biraz abest kaçmıyor mu!
17-25 Aralık olaylarına kadar eğitim, fırsat eşitliği, yurt hizmeti, inanç hizmeti ve talebe okutuyoruz diyerek himmet adı altında para toplayanlar ve 15 Temmuz gecesindeki başarısız darbe girişimine kadar Batı Trakyalı bazı FETÖ sempatizanları sosyal medya hesaplarında “Allah’a ulaşmanın yolu cemaatlerden geçer” diye naralar atarken darbe girişimlerinden sonra menfaatlerine zarar gelmesin diye “Allah’a ulaşmak için cemaatleri değil, Hz. Peygamber’i rehber edinin” deme cüretkarlığına girdiler. Can ve mal derdine düşen bu zavallılar gusül abdesti alırmışçasına demokrasi mitinglerinin ön saflarından fotoğraf yayınlayarak “Yaşasın Demokrasi” çığlıkları atarak günahlarından arınma yarışı içine girdiler.
Bugün menfaat çıkarlarına zarar gelmesin diye U dönüşü yapan ve bir kenarda kış uykusuna yatan başta FETÖ’cular olmak üzere tarikatları kullanarak din sömürüsü yapanların gelecekte başımıza dert olmaması için uyanık olmamız lazım. Bu uğurda da en büyük görev sözde ruhbani kişilikleri ile ortada dolananları örnek göstererek değil, ancak alim ibadetlerindeki ehliyet güzel ahlak ittikalarıyla toplumda yorumlarını bu güzel İslam Dini görevlerine ayırmış din adamlarına düşmektedir.
Batı Trakya Türk toplumunu birlik ve beraberlik içinde İslam dini etrafında daim kılmak ancak Allah (C,C) yolunun yardımcıları olan ve Yüce Peygamber ahlakının ve sevgisinin yaşatılmasında gerçek rehberler olan din adamlarında geçer.
Saygılarımla
Erhan İMAMOĞLU
(Batı Trakya Ekspres Gazetesi)