BRUKSEL’den ŞANGHAY’a
Bugün, 53 yıldır kapısında bekletildiğimiz AB üyeliğinin gerçekleşme ihtimali azalması ve son dönemde AB ile yaşanan gerginliğin de etkisiyle devletin zirvelerinde AB karşıtı söylemlerin gittikçe arttığını görüyoruz. Tarihsel anlamda 150 yıllık bir sürecin bittiği bir noktaya ilerliyoruz. 1839 Tanzimat Fermanı ile başlayıp, 1856 Islahat Fermanı ile gelişen Batılılaşma yolculuğumuzda Avrupa’nın üyesi olduğumuzu kabul eden 1856 Paris Konferansı sonuç bildirisine rağmen, Avrupalılar, içimizdeki azınlıkları kışkırtıp silâhlandırarak isyan ettirmişler ve Osmanlı Devleti’ni parçalayıp bölüşmüşlerdi.
Cumhurbaşkanı, yılbaşına kadar süre verip AB’den çıkmak için referanduma gitmekten ve Şanghay İşbirliği Örgütünün bizi rahatlatacağından bahsediyor. Bugüne kadar bizi oyalamaları, iki yüzlü tutumları ve teröristlere verdikleri destek nedeniyle kamuoyunda da AB’ye katılım desteğinin giderek azaldığını görüyoruz.
Avrupa ülkeleri ile asırlardır devam eden kapsamlı ilişkilerimizin doğal bir sonucu olarak, ortak bir kaderi paylaştığımız, AB’nin üzerine inşa edildiği, demokrasi, insan haklarına saygı, temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü gibi değerler ve normlara önem vermekte ve bunları savunmaktayız.(1)
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana, Avrupa ailesinin bir parçası olan Türkiye, çoğunluğunda kurucu üye olmak üzere, Avrupa kuruluşlarının hemen hemen tümünde yer almış; Avrupa Konseyi, OECD, NATO ve AGİT gibi uluslararası örgütlerde oynadığı yapıcı rol sayesinde günümüz Avrupasının şekillenmesine önemli katkılar sağlamıştır.(2)
Avrupa Birliği, 28 üyeden oluşan ve 500 milyona yaklaşan nüfusuyla, kıtamızda siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliği ve kalkınma açısından çok boyutlu ve güçlü bir uluslararası yapıya dönüşmüştür. İhracatımızın %49’unu, ithalatın %39’unu yaptığımız, Avrupa Birliğiyle yolların ayrılması çok ciddi bir eksen kaymasına ve tüm sistemin değişmesine yol açacaktır.
AB’nin yıllardır ipe sapa gelmez bahanelerle bizi oyalayan, zaman zaman müstemleke Valisi edasıyla küçümseyen tavırlarıyla, Türkiye’ye yönelik her türlü teröre destek olan anlayışının kabul edilebilirliği kalmamıştır.
Üye ülkeler arasında karşılıklı güven, iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerinin güçlendirilmesi, bölgesel barış, güvenlik ve istikrarın korunması için ortak çaba sarfedilmesi, terörizm, köktencilik, ayrılıkçılık, örgütlü suçlar ve yasadışı göçle ortak mücadele edilmesi, ayrıca siyaset, ekonomi, bilim ve teknoloji, kültür ve eğitim, enerji, çevre konularında işbirliğinin geliştirilmesini amaçlayan Şanghay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) üyeliğin gerçekleşmesi için Batı kurumlarıyla ittifakların sonlandırılmasının risklerini de göze almak gerekir.
Ekonomik ağırlığı olmayan, daha ziyade güvenlik örgütü niteliğinde olan ŞİÖ’ye üyelik için muhtemelen NATO’dan çıkmamız gerekecektir. Ayrıca ŞİÖ’ye tüm üyelerin onayı gerekecektir. Çin’in Doğu Türkistan sorunu nedeniyle çekinceleri olacaktır. Ermenistan’la sıkı bir işbirliğine giden Rusya’nın gelecekteki tutumu ve 2017’de katılması beklenen İran’ın durumu da bilinmiyor...
Dimyata prince giderken, evdeki bulgurdan olmamak için iyi düşünmek lazım... Türkiye’nin AB üyeliği, bölgesel ve küresel barış ve istikrara olduğu kadar evrensel değerlerin geniş bir coğrafyaya yayılmasına da katkıda bulunacaktır.
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Bşk.V.
KAYNAK......................:
(1) www.mfa.gov.tr
(2) “ “ “
http://www.rubasam.com/