Derin Rus aklı
Rus Derin Aklı, ilk hamlelerde hiç ortaya çıkmaz, en son noktada ortaya çıkar. Derin Rus Aklı denilen yapı, son noktaya, müdahale etmesi gerektiği ana kadar bekler, bu arada yaşanan kaybın miktarına hiç bakmaz. Halkını çok iyi tanır. “Aslen neyi muhafaza etmem gerekiyor” sorusunun cevabını belirlemiştir. Bu cevabın içindeki tüm parametreleri muhafaza etmeye çalışır, bunun dışındakilerle hiç ilgilenmez. Bu sırada, kim kiminle görüşmüş, kim nereyi ele geçirmiş, idareciler kimmiş, neler yapıyorlarmış, ilgilenmez, çünkü tüm bunların fazla bir önemi yok.
Olağanüstü durumlar sözkonusu olduğunda, mesela büyük iktidar kavgaları ve işgallerde inanılmaz sayıda grup ortaya çıkar. Bu kadar ortaya çıkan grup olursa, bunlar ilerleyen süreçte yorulurlar ve yavaş yavaş belirli konularda ittifak etmeye başlarlar, bir kısmı yarıştan kopar. Neticede mücadele edecek gruplar belli olur. Bu, güçlerin aşağı yukarı önemli ölçüde içlerinin boşaltılması demektir. Güçlerin içi boşalınca, gruplar iyice güçten düşünce, Derin Rus Aklı, kalan grupları çağırıp, “Gelin şöyle yapalım” der. Bu kapsamda “1612 Prenses ve Köle” filmi, Rus Derin Aklı'nı en iyi anlatan filmlerden biridir, izlenmesi tavsiye olunur.
Rusya işgale uğrayabilir ama bu işgal kalıcı olmaz. Dolayısıyla Derin Rus Aklı'nın Rusya'nın doğal sınırları konusunda öngörüleri vardır, bu çok önemli. Durum böyle olunca içerideki iktidar mücadeleleri pek bir önem ifade etmiyor. Burada neyin muhafaza edilmesi gerektiğinin ve ayrıca “iktidar nedir” sorusunun cevabının bilinmesi lazım Derin Rus Aklı, her iki sorunun da cevabına sahip: Önce zihnin sınırlarını çiziyor, ülkenin sınırlarını çiziyor, içeride olabilecekleri öngörüyor, denetimi sağlıyor ve bekliyor. “Nasıl olsa burada olacak olan, burada olacak. Dışarıdan müdahaleler olabilir ama çok önemli değil, bunlar kalıcı olmayacak, çünkü Rus coğrafyası buna çok müsait değil. Belki bir miktar tahribata sebep olabilirler ama daha fazlası olamaz” diyor. Peki Rusya için dış tehdit kim? Eskiden Türkler'di. Şimdi Türklerle Ruslar iç içe geçmiş vaziyetteler ve Türkler tehdit olmaktan çıkmış. Hatta Ruslar, Türkler'e tehdit hale gelmiş. Rus Derin Aklı, “Öyleyse içerideki gruplara müdahale etmeye gerek yok, onlar kendi aralarında istedikleri kadar iktidar oyunu oynayabilirler” diyor.
Derin Rus Aklı'nın Türkiye'yle ilişkilerini sorgulayacak olursak, sağlıklı bir cevap için, Türkiye'yle ilgili ne düşündüğünü bilmek lazım. Bir defa bizi iyi tanıyorlar, bizi iyi etüt etmişler, hakkımızdaki bilgileri sürekli güncelliyorlar. Bizim “ Rus’lara ne kadar güvenebiliriz” sorumuza karşılık, onlar da “Biz Türk’lere acaba ne kadar güvenebiliriz” diye soruyorlar.
Bizim “Ruslara ne kadar güvenebiliriz?” şeklindeki sorumuza Ruslar da “Peki biz Türklere nereye kadar ve ne kadar güvenebiliriz?” şeklinde karşılık veriyorlar. Derin Rus Aklı'nın Türk yönetici elitle ve halkla ilgili güven sorunu var. Bu bizim için de geçerli: Yönetici elitleri tasfiye edilirse, Rus halkı en nihai noktada, her şeyden sonra, ne zaman örgütlü hale gelebilir ve konuşulacak noktada olur? Aynı şey Ruslar için de geçerli: Türk halkının, tüm çözülmelerden sonra nihai noktadaki örgütlü hali kimdir ve bunlarla nasıl müzakere ve görüşme yapılabilir? Derin Rus Aklı'nın bu durumlarla ilgili geliştirdiği seçenekler var. Derin Rus Aklı, Türk siyaset adamlarının yabancı bağlantılarını mercek altına alıyor ve inceliyor. Kendi devlet adamlarının bağlantılarını da inceliyor. Yabancı devletlerin Rusya'daki kılcal damarlarını izliyor.
Ruslara güvenilebilir mi? Evet güvenilebilir ama ne istediklerini bilmek lazım. “Güven”in inşa edilebilmesi için “feda” edilebilecek şeyleri bilmemiz lazım. Yani soru şu: Ruslar bize niye yardım etsin ve niye güvensin? Aynı soruyu Ruslar da soruyor: Türkler bize niye yardım etsin ve niçin güvensin? Bunları berraklaştırırsak, cevapları bulunabilir, bizlere ne kadar güvendikleri ortaya çıkabilir. Basit etnik ve dini hesaplardan, şovenizmden, boş gurur ve kibirden uzak durmak lazım. Bunlar siyasette parametre olarak kullanılabilir belki ama iki yapı arasında gerçekten bir müzakere yapılacaksa, konu çok çok daha derinlemesine ele alınmalıdır. Her iki tarafın gerçek yüzüyle ve gerçek gücüyle masaya oturup oturmadığına bakmak lazım. Tabii en başta “Ruslar kimdir, Türkler kimdir?” sorusunun sorulması, bunların tartışılması lazım. İktidar kavgalarıyla toplumların birbirleriyle rekabetini karıştırmamak lazım. İktidar kavgaları her toplumda olur, her millette olur, milletler arasında da iktidar kavgaları olabilir. Bunların ne zaman son bulup da gerçek bir işbirliği zemininin başlayabileceğini iyi öngörmek lazım.
Derin Rus Aklı, kendisiyle masaya oturmak isteyenin, ne kadar iktidar sahibi olduğunu merak eder, bilmek ister. Rus uçağının düşürülmesi olayında gördük, Türkiye bu soruya çok açık ve net bir cevap bulamadı, çünkü ne olduğunu bilmiyordu. “İçimizden bir grup iktidarı ele geçiriyor” diyemezsiniz. İçeriden NATO’cu, ABD’ci, FETÖ’cü bir grup, Türkiye’yi esir almıştı. Gerçek, darbeyle ortaya çıktı. Bu hükümetin kusuru mu, bu, istihbarat kusuru. Bir gruba, bir kesime çok güvenmişiz ama “İtimat, kontrole mani değildir” sözünü unutmuş, sınırsız itimat etmişiz. Bir grupla işbirliği yapılabilir, güvenilebilir ama kontrol etmek lazım, acaba kime çalışıyor, bize mi yabancıya mı? Ajandaları bizim ajandayla aynı mı?
Rus Derin Aklı sizinle bir işbirliği yapacaksa, ilk soracakları soru, “Ne kadar iktidar sahibisiniz?” sorusu olacaktır. Eğer Çar Ailesi, Rasputin’in elinde oyuncak olmamış olsaydı, bugün Rus Çarlığı halâ devam ediyor olabilirdi. Rasyonaliteden koparsanız, gerçek dünya ile irtibatınız kesilirse, halkın durumunu bilmezseniz ve bir yerde kapalı kalırsanız, orada sizi sürekli zehirlerler. Hava giderek ağırlaşır ve siz gerçek atmosferle irtibatınızı kaybedersiniz. Yeni suni bir atmosfer oluşur, o suni atmosfer, yeni bir oksijen ortamı oluşturur, bu oksijen gelmediğinde siz yaşayamazsınız.
Ömer Özkaya