Farmakonisi Adası’nın ismi son yıllarda defalarca gündeme geldi. Ege’nin doğusunda, Türkiye`ye yakın olduğu için, ritüel haline gelmiş Türk-Yunan uçaklarının it dalaşlarına sahne oldu.Yunanistan’da da hayatın ucuz olduğunu kabul etmek zorundayım Farmakonisi Adası’nın ismi son yıllarda defalarca gündeme geldi. Ege’nin doğusunda, Türkiye`ye yakın olduğu için, ritüel haline gelmiş Türk-Yunan uçaklarının it dalaşlarına sahne oldu. 19 Ocak gecesinde orada bir trajedi yaşandı. Bundan sonra tarihte bu adanın ismi Yunan sahil güvenlik polisinin 3 kadın, 9 çocuk, toplam 12 insana karşı işlediği cinayet yeri olarak anılacak. Yazın adalara tatile giderken, rahat olmak istiyoruz, böyle esmer pis çocukları etrafta görmek istemiyoruz. Yapacak bir şey yok. Zaten, geçenlerde, Yunan bir polis komiseri açıkça söylemişti: ‘Onların hayatını çekilmez yapacağız. VANGELİS KECHRİOTİS İlk defa değil. Kaç defa çocukların cansız bedenlerinin resimlerini gördük haberlerde. Ege adalarına çıkmaya çalışırken, tekneleri devrilmiş, kurtulamamışlar, kazaymış. Hatta geçen yaz bir aile bir orman yangınında kül olmuş, iki çocuk anneleriyle beraber. Yunan polisi imdat diye haykıran babalarını tutuklamış. Kendi ülkelerinden kaçmaya çalışan insanlar. Savaştan, açlıktan, şiddetten kurtulmaya çalışan insanlar. Doğudan gelip, adalara geçiyorlar, bu dünya güzeli adalarımıza. Elleri kesilenler Biz Yunanlar çok övünüyoruz adalarımızla. Birçoğumuz oralıyız zaten. Atalarımız oradan kaçmış, hâlâ Osmanlı başlarındayken, gurbete düşmüş, Amerika’ya gitmiş, sonradan kendi ailelerini de götürmüş, orada bunca eziyete rağmen emek parası kazanabilmiş, hatta zengin olmuşlar. Sonradan savaş çıkmış, çoğu adada Yunan bayrağı asılmış. Hıristiyanlar için sevinç ve coşku, Müslümanlar için hüzün, sefalet ve yine gurbet. Sonra suyun öbür tarafında yine savaş, bu defa Hıristiyanlar kaçmış bu tarafa, yine gurbet. İzmir körfezinde, alevlerden ve kıyımdan kaçmaya çalışırken, çoluk çocuk savaş gemilerine binmeye kalkmışlar, büyük güçler taraf tutmak istemediklerinden onların ellerini kesmişler. Hani bu günlerde Cenevre’de büyük bir konferans var ya, Suriye’yi kurtaracak masanın etrafında oturmuş mühim şahıslar, onların büyük dedeleri işte. Tabii, bizim büyük dedelerimiz de Anadolu’yu yakıp döküp her şeyi geride bırakıp kaçmış, masum insanları balıklara yem bırakmış. Kurtulanlar adalara çıkmış, Atina, Selanik, başka yerlerde götürülmüş. Bir milyonu aşkın insandan, böyle bir toplumdan bahsediyoruz. Adalardan Atina’ya Sonra II. Dünya Savaşı, açlık, ölüm, akabinde iç savaş, aileler parçalanıyor, mezarlıklar taşıyor. Dedelerimiz yeni bir hayat kurmak istiyor. Adalardan yine kaçıyorlar, bu defa Atina’ya, Almanya’ya. Yine gurbet. Oralarda para kazanıp şehirleşiyor ama mutlu olamıyorlar. Hep adaya kaçıyorlardı yazları, orada ölmek istediler, olmadı. Sonra 1970’lerde turizm başladı, adaların sadece fakir insanların resimlerini çekmek için bir yer olmadığı anlaşıldı, muhteşem sahiller, yemyeşil ya da kuru tepeler, mavi beyaz romantizmi artık para getirmeye başladı. Adalarda kalanlar işadamı oldu, rahatladı, senede dört ay çalışıp geri kalan zamanda keyif çıkarıyordu. Türkçe tabelalar Tabii her zaman arka planda bir gerginlik vardı, ya Türkler bir şey yaparsa, gördün mü Kıbrıs’ta ne oldu, tabii ki asker olacak adalarda, bazen terliklerle dolaşacak, kendini belli etmemek için, doğrudan anlaşmalara aykırı ise. Fakat sonra ekonomik kriz başımıza geldi, aman Türkler gelsin diye yalvarmaya başladı herkes, sahildeki lokantaların önünde duran tabelalar İngilizce değil artık, Türkçe yazılıyor. Geçen yaz Türk turist nüfusunun bir milyona ulaştığına çok sevindik. Bir de Türk dizileri de seyrediyoruz, çat pat Türkçe de öğrendik. Fakat başka bir sorun var. Aynı kıyılardan, birçok başka insan da geliyor, onlar Türkçe konuşmuyor, paraları da yok. Onlar kaçak geliyor zaten, hatta bize gelmiyor, buradan geçiyor, başka yerlere gitmeye çalışıyorlar. Ama bizim de bir devletimiz var, üstelik Avrupalıyız, daha da önemlisi diğer Avrupa ülkelerini korumakla yükümlüyüz. Avrupa‘nın bir kale olduğunu duymuşsunuzdur galiba. Bir şato değil, Türk turistlerin bayram tatilinde tur paketleriyle ziyaret ettiği şatolardan, artık bildiğiniz zindana dönüştü. İşin ilginç tarafı kale içinde de kompartımanlar var. 1 Ocak’ta Romanyalılar için İngiltere vize uygulamasını kaldırdığı zaman, aç çıplak bir sürü Romanyalı buraya doluşur paniğine kapıldı oradaki adadakiler. Kaldı ki yazın adalara tatile giderken, rahat olmak istiyoruz, böyle esmer pis çocukları etrafta görmek istemiyoruz. Yapacak bir şey yok. Zaten, geçenlerde, Yunan bir polis komiseri açıkça söylemişti: “Onların hayatını çekilmez yapacağız.” 19 Ocak gecesi 19 Ocak gecesinde, 28 kişinin bindiği bir tekne yakalandı, deniz dalgalıyken, sahil güvenlik gemisi tekneyi Türk sularına çekmeye çalıştı, çok hızlı gidiyordu, bir kadın bir çocuk denize düşmüş, herkes paniklemiş, tekne devrilmiş, çocuklar ve kadınlar imdat diye bağırıyor, bazıları güvenlik gemisine binmeye çalışıyormuş. Yunan polis memurları ellerini çekiyor, çocuklar “anne, baba” diye çığlıklar atarak boğuluyor. Yunan polis memurları her operasyonda kullandıkları video kamerayı kapatmış, baktılar kurtulanlar var, erkekler tabii çoğunluk, onları gemiye bindiriyor ve Pire’ye götürüyor. Sonra, Yunan denizcilik bakanı isyan ediyor, “AB Komisyonu, muhalefetle beraber bizi suçluyor, siyasi bir oyuna getirmeye çalışıyor. Son zamanlarda 3500 insanı kurtarmış Yunan sahil güvenliği” demiş. Ya kurtarmasaydı. 19 Ocak saat 15:00’te yine Agos önündeydik. 7 sene geçti ne oldu, diye sorduk. Sizin için bilmiyorum, benim için şöyle bir şey oldu. Geçen sene bu günlerde, Pakistanlı bir genç bisikletle işine giderken iki Altın Şafak sempatizanı tarafından bıçaklandı. Bu sene aynı günlerde, yukarıda anlattığım vahşete şahit olduk. 7 sene önce Türkiye’de hayat ne kadar ucuz diye düşünürken, 7 sene sonra Yunanistan’da da hayatın ucuz olduğunu kabul etmek zorundayım. Sebepleri varsa, şu anda beni ilgilendirmiyor. Sadece utanıyorum, çok utanıyorum. Kaynak: |
1914 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |