Yunanistan’daki Türk varlığı sayıları 150.000 civarında olan Batı Trakya’yla sınırlı olmayıp, Rodos ve İstanköy (Kos) ağırlıklı olmak üzere Onikiada’da yaşayan ve sayıları 6.000 civarında olan bir Türk nüfus da bulunmaktadır.Yunanistan´daki Türk Varlığı Yunanistan’daki Türk varlığı sayıları 150.000 civarında olan Batı Trakya’yla sınırlı olmayıp, Rodos ve İstanköy (Kos) ağırlıklı olmak üzere Onikiada’da yaşayan ve sayıları 6.000 civarında olan bir Türk nüfus da bulunmaktadır. Ülkemiz ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Ahali Mübadelesine İlişkin Anlaşma, Batı Trakya’daki Türk nüfus ile İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’daki Rum Ortodoks nüfusun mübadele dışında bırakılmasını hükme bağlamıştır. Bu çerçevede halihazırda Batı Trakya´da sayıları 150.000 civarında Müslüman Türk Azınlık bulunmaktadır. 1923 Lozan Barış Andlaşması’yla Batı Trakya Türk toplumuna “azınlık” statüsü tanınmıştır. Lozan Andlaşması’nın 37 ila 44. maddeleri, Türkiye’deki Müslüman olmayan Azınlıkların haklarına ilişkin düzenlemeleri içermekte; 45. maddesi ise, Türkiye’nin Müslüman olmayan Azınlıklara tanıdığı bu hakların Yunanistan tarafından da, topraklarında bulunan Müslüman Azınlığa tanındığı kaydedilmektedir. Yunanistan’daki Türk varlığı Batı Trakya’yla sınırlı olmayıp, Rodos ve İstanköy (Kos) ağırlıklı olmak üzere Onikiada’da yaşayan ve sayıları 6.000 civarında olan bir Türk nüfus da bulunmaktadır. Yunan makamları, 1923 yılında Lozan Barış Andlaşması imzalandığında Onikiada’nın İtalyan yönetimi altında bulunduğu gerekçesiyle sözkonusu soydaşlarımıza “azınlık” statüsü tanımamaktadırlar. A. BATI TRAKYA TÜRK AZINLIĞI (BTTA) Batı Trakya coğrafi olarak Gümülcine (Komotini), İskeçe (Xanthi) ve Dedeağaç’ı (Alexandroupolis) kapsamaktadır. Türk-Yunan ilişkilerinin seyrine paralel olarak Yunanistan yönetiminin Batı Trakya Türk Azınlığı (BTTA) mensuplarının “vatandaşlık haklarını” kullanmaları bakımından son yıllarda bazı olumlu değişiklikler olmuşsa da, “azınlık hakları” konusunda herhangi bir iyileşmeden söz edilmesi mümkün görülmemektedir. Yunanistan’ın BTTA’nı göçe zorlamak, bu mümkün olmadığı takdirde asimile etmek şeklinde özetlenebilecek politikaları neticesinde BTTA 1920’li yıllarda Batı Trakya nüfusunun %65’ini oluştururken, bu oran günümüzde %30´lara gerilemiştir. Keza Batı Trakya Türkleri’nin 1923’de %80’lerin üstünde olan toprak sahipliği, %25’lere gerilemiştir. Soydaşlarımızın Azınlık haklarından yararlandırılmaları temelinde bakıldığında, Yunan yönetimlerinin uygulamalarının 1960’lardan itibaren tedricen gerilediği görülmektedir. Örneğin soydaşlarımız 1967 yılından itibaren vakıf yönetimlerinden uzaklaştırılmışlar; 1970’lerden itibaren “Türk” sıfatının kullanılması suç olarak nitelendirilmeye başlanmış; 1980’lerde isminde “Türk” sıfatı olan Azınlık sivil toplum kuruluşları yasadışı ilan edilmiş ve Batı Trakya vakıflarına yönelik ayrımcı yasa kabul edilmiş; 1990’larda Müftülere ilişkin 1920 Kararnamesi feshedilerek “tayinli Müftü” uygulamasına başlanmış; 1951 tarihli Türk-Yunan Kültür Protokolü uyarınca görevlendirilen kontenjan öğretmenlerinin sayısının 1991 yılında Yunan tarafınca tek taraflı olarak 16’ya indirilmiş; son dönemde yeni Azınlık okulları açılması talepleri cevapsız bırakılmıştır. - Etnik kimliğin tanınmaması sorunu: Yunan yönetimleri, "Türk Azınlık" ifadesinin Lozan Antlaşması’nda yer almadığını ileri sürerek, Azınlığın etnik kimliğini tanımlama hakkını kabul etmemektedirler. Lozan Antlaşması’nın “Azınlıkları Korunması” başlıklı maddelerinde “Müslüman” tabiri kullanılmışsa da, Antlaşma’nın diğer hükümlerinde geçen “Türk” sıfatından ve Konferans tutanaklarında yer alan beyanlardan, mübadele dışı bırakılan Batı Trakya’daki Azınlık mensuplarının Türk oldukları açıkça anlaşılmaktadır. 1927’de kurulan ve BTTA’nın en eski sivil toplum kuruluşu olan “İskeçe Türk Birliği”nin (İTB) isminde “Türk” kelimesi bulunduğu gerekçesiyle yasaklanmış olup, “Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği” ile “Evros Azınlık Gençleri Derneği”nin de aynı gerekçelerle kurulmalarına izin verilmemiştir. Bu hususlarda açılan davalar BTTA tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınmıştır. Mahkeme, sözkonusu üç davada Yunanistan’ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) dernekleşme özgürlüğüne ilişkin 11. maddesini ihlal ettiğine hükmetmiştir. İTB davasında ayrıca, AİHS’nin dava sürecine ilişkin 6. maddesinin de ihlal edildiğine hükmedilmiştir. AİHM tarafından alınan bu kararlara rağmen, “İskeçe İli Türk Kadınları Kültür Derneği”nin kuruluş başvurusu da Trakya İstinaf Mahkemesi’nin 17 Şubat 2011 tarihli kararıyla reddedilmiştir. İTB’nin, ilgili AİHM kararının Yunan makamlarınca uygulanması amacıyla, 2008 yılında başlattığı süreç, Yunan Yargıtayı’nın 24 Şubat 2012 tarihinde derneğin kapatılmasına ilişkin ulusal mahkeme kararının geri alınması talebini reddetmesiyle sonuçlanmış; böylelikle iç hukuk yollarının ikinci kez tüketilmesi akabinde 16 Ağustos 2012 tarihinde AİHM’e tekrar başvuru yapılmıştır. “Rodop İli Evrenköy Azınlık Kültür, Folklor ve Eğitim Derneği”nin tescil başvurusu reddedilmiştir. Mahkeme kararında gerekçe olarak, Batı Trakya’da yalnızca Yunan vatandaşı Müslümanların bulunduğu, ancak derneğin isminde geçen “azınlık” kelimesiyle dini azınlığın mı (Müslüman) yoksa ulusal azınlığın mı (Türk) kastedildiğinin anlaşılamaması nedeniyle, derneğin amaçlarının kamu düzenine aykırılık oluşturmadığı hususunda şüphe uyandığı belirtilmiştir. “Batı Trakya Azınlığı Güney Meriç Eğitim ve Kültür Derneği”nin 2009 tarihli kuruluş başvurusu da, derneğin adında geçen “Batı Trakya Azınlığı” ifadesi nedeniyle kabul edilmemiştir. Bununla birlikte, Derneğin temyiz başvurusunun kabul edilmesi sonrasında, istinaf mahkemesinin kararıyla, dernek 14 Ağustos 2013 tarihinde resmen kurulmuştur. - Seçilmiş Müftünün tanınmaması: Azınlığın dini lideri olan Müftülerini seçme hakkı 1913 Atina Andlaşması’yla öngörülmüş olup, Yunan yönetimince 1920 yılında kabul edilen bir yasayla Yunan iç hukukuna dercedilmiş; bu husus ayrıca 1923 Lozan Andlaşması’yla güvence altına alınmıştır. Yunan yönetimi 1990 yılında, bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle BTTA’nın bu hakkını elinden almış ve Müftülerin Yunan yönetimince tayinle işbaşına getirilmeleri şeklinde yeni bir uygulama başlatılmıştır. Bunun neticesinde bugün Gümülcine (Komotini) ve İskeçe’de (Xanthi) hem Azınlık tarafından seçilmiş Müftüler hem de Yönetim tarafından atanmış “Müftüler” bulunmaktadır. Halihazırda Gümülcine (Komotini) seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif’tir. İskeçe (Xanthi) seçilmiş Müftüsü Mehmet Emin Aga’nın vefatı üzerine, 31 Aralık 2006 tarihinde yapılan oylama sonucunda da Ahmet Mete yeni İskeçe (Xanthi) Müftüsü seçilmiştir. Atanmış “Müftüler” Yunan makamlarınca muhatap kabul edilmekle birlikte, kendilerine bağlı camilerin sayısı ve Azınlıkla ilişkileri bakımından etkisiz bir konumda bulunmaktadırlar. Yunan yönetimlerinin 1990’ların ikinci yarısından itibaren seçilmiş Müftüler aleyhinde görev gaspı suçlamasıyla açmış olduğu ve mahkumiyetle sonuçlanan davalar, iç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM’ne taşınmış ve Mahkeme, beş kez Yunanistan’ın AİHS’nin ifade hakkını güvence altına alan 9. maddesini ihlal ettiğine hükmetmiştir. Yunanistan’ın bu konuda bahsekonu kararlar ve Atina Andlaşması ile Lozan Andlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde, BTTA’nın kendi dini liderlerini seçme hakkına uygun bir tutum benimsemesi beklenmektedir. - 240 İmam Yasası: Yunan Parlamentosu, atanmış Müftülükleri güçlendirmek maksadıyla 2007 yılında “240 imamın, din dersi öğretmeni adı altında Müftülüklere kadrolu olarak atanmasını” öngören 3536 sayılı yasayı kabul etmiştir. Azınlığın, Lozan Andlaşması’yla sağlanan inanç özgürlüğü alanındaki otonomisine müdahale teşkil ettiği cihetle, kati surette karşı çıktığı kanun çeşitli etkenlerden ötürü uygulamaya sokulamamıştı. Son olarak, 2007 tarihli yasanın ilgili maddelerinde değişiklik yapan bir yasal düzenleme, Azınlığı temsil eden üç milletvekili ile Azınlık dernek ve kurullarının güçlü itirazlarına rağmen, 22 Ocak 2013 tarihinde Yunan Parlamentosu’nda kabul edilmiştir. Sözkonusu din dersi öğretmenlerini seçmek üzere İskeçe ve Gümülcine atanmış Müftüleri ile Dimetoka atanmış Müftü Naibinin başkanlıklarında ve tamamı Müslümanlardan müteşekkil beşer kişilik komisyonlar Nisan ayında teşkil edilmiş olup, ilk aşamada atanmış Müftülüklere 90 kadro tahsis edilmiştir. - Vakıflar: 1967 darbesiyle Yunanistan’da iktidara gelen cunta yönetimi, Lozan Andlaşması’nın, “Batı Trakya Türk Azınlığının giderlerini kendileri karşılamak üzere, her türlü hayır kurumları, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek, denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olması” hükmünü içeren 40. maddesi hilafına, seçimle işbaşına gelmiş olan Gümülcine ve İskeçe Türk Cemaati Vakıfları İdare Heyetlerini azletmiş ve bu heyetlere kendi belirlediği kişileri tayin etmiştir. 1980 yılında kabul edilen 1091/1980 sayılı “Batı Trakya’daki Müslüman Azınlığa Ait Vakıfların ve Bunların Servetlerinin İdaresi ve Kullanılmasına İlişkin” Yasa’yla, Azınlık vakıfları üzerinde Yunan yönetiminin denetiminin kurulması amaçlanmıştır. Diğer taraftan, Azınlığın 1967 yılından itibaren yönetiminde söz hakkına sahip bulunmadığı vakıflarına tahakkuk ettirilen gelir ve emlak vergilerinin yüksekliği nedeniyle, vakıf malları vergi borcu altına girmiş ve ipotek altına alınmıştır. - 19. madde mağdurları: 1955 tarihli Yunan Vatandaşlık Yasası´nın 1955-1998 yılları arasında yürürlükte olan “Yunan kökenli olmayan bir kişinin geri dönme niyeti olmadan Yunanistan’ı terk etmesi halinde, Yunan vatandaşlığını yitirdiği ilan edilebilir’’ şeklindeki 19. maddesi işletilmek suretiyle, genellikle gıyaben yapılan idari tasarruflarla, çoğunluğunu Batı Trakyalı soydaşlarımızın oluşturduğu onbinlerce kişi vatandaşlıktan çıkartılmıştır. Yunanistan İçişleri Bakanlığı, 19. madde çerçevesinde Yunan vatandaşlığını kaybedenlerin sayısını 46.638 olarak açıklamıştır. Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI) raporlarına göre ise sözkonusu rakam 60.000´e ulaşmaktadır. Yunan vatandaşlığını kaybeden soydaşlarımızın bir kısmı Türk vatandaşlığına, bazıları ise yaşamakta oldukları Batı Avrupa ülkelerinin vatandaşlığına geçmişlerdir. Halen 19. madde mağdurları arasında yer alan “vatansız” statüsünde soydaşlarımız da bulunmaktadır. Yunanistan vatandaşlığından çıkarılan BTTA mensupları, aynı zamanda AB vatandaşı olarak sahip olmaları gereken haklardan da mahrum kalmışlardır. Sözkonusu madde 1998 yılında yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 19. madde mağdurlarının tekrar Yunan vatandaşlığına alınmalarını sağlayacak ve soydaşlarımızın mağduriyetlerini “geriye dönük” olarak giderecek özel bir düzenleme öngörülmemiştir. 2007 yılı başında, 19. madde mağduru olup, Batı Trakya’da “vatansız” statüsüyle yaşayan 60 kadar soydaşımıza Yunan vatandaşlığı verilmesi dışında, konunun çözüme kavuşturulması için Yunan yönetimlerince herhangi bir açılım yapılmamıştır. - Eğitim alanındaki sorunlar: Batı Trakya’da toplam 7.000 civarında soydaş öğrenci bulunmaktadır. Azınlık ilkokullarında, Türkiye’deki öğretmen okullarından mezun soydaşlarımızın görevlendirilmesi uygulamasına 1973 yılında son veren Yunanistan’ın, bu tarihten itibaren Azınlık ilkokullarına akademik formasyonları yetersiz Selanik Özel Pedagoji Akademisi (SÖPA) mezunlarını tayin etmeye başlamasıyla, Azınlık ilkokullarındaki eğitim seviyesi düşmüştür. 1951 tarihli Türk-Yunan Kültür Anlaşması uyarınca, her yıl karşılıklı olarak azınlık ortaokul ve liselerine gönderilmesi kararlaştırılan 35 kontenjan öğretmeninin sayısı, Yunanistan tarafından, İstanbul´daki Rum Azınlığın sayısının azlığı ve mütekabiliyet ilkesi öne sürülerek, 1991-1992 öğretim yılından itibaren 16’şar öğretmene düşürülmüştür. Batı Trakya’da her yıl Azınlık ilkokullarından mezun olan 1.000 kadar öğrencinin devam edebileceği sadece 2 Azınlık ortaokul-lisesi mevcut olup, sözkonusu okulların fiziki koşulları ihtiyaca cevap vermemektedir. Azınlığın 2005 yılında İskeçe’deki (Xanthi) ortaokul-lisesine ek bina inşası için yaptığı başvuru Yunan makamlarınca yanıtsız bırakılmıştır. Nüfuslarının yaklaşık yarısını BTTA mensuplarının oluşturduğu Gümülcine (Komotini) ve İskeçe’de (Xanthi) birer Azınlık ortaokul-lisesi bulunurken, Gümülcine’de (Komotini) 25 ve İskeçe’de (Xanthi) 37 devlet lisesi bulunmaktadır. Azınlık eğitiminin düzeyinin düşüklüğü, soydaş öğrencilere Yunan üniversitelerinde sağlanan %0,5’lik kontenjanın etkin kullanımını da engellemekte ve üniversitelere kaydolan öğrencilerin büyük kısmı yüksek öğrenimlerini tamamlayamamaktadırlar. Öte yandan, Yunan Hükümeti’nin idari reform çalışmaları kapsamında 2011 yılında Batı Trakya’daki Türk Azınlığa ait 25 okul birleştirilmeye tabi tutulmuş ve bunlardan 14’ü kapatılmıştır. Keza Şubat 2013’de 12 Azınlık okulu, öğrenci azlığından dolayı kapatılmış ve bu okulların öğrencileri başka okullara nakledilmişlerdir. Ayrıca Yunanistan’da 2007 yılında yapılan mevzuat değişikliği uyarınca, anasınıfı zorunlu hale getirilmiş; ancak Azınlığın anadilde anaokulu açılması talebi cevapsız bırakılmıştır. Son olarak, 2012-2013 öğretim yılı başlangıcında, anaokulu eğitimi almadıkları gerekçesiyle Rodop ve İskeçe (Xanthi) illerindeki bazı azınlık mensubu soydaş öğrencilerin ilkokul birinci sınıfa kayıtları yapılmamıştır. Esasen, anaokullarını zorunlu kılan yasa 2007-2008 eğitim-öğretim döneminden bu yana geçerli olmakla birlikte, çift dilli anaokulu bulunmadığı için çocuklarını anaokuluna göndermeyen soydaşlarımız bu tür bir sorunla ilk kez karşılaşmışlardır. Soruna geçici bir çözüm bulunmuş olmakla birlikte, Azınlığın haklarını gözeten kalıcı bir çözüm bulunmasına ihtiyaç duyulmaktadır. - Siyasi temsil düzeyi: Yunanistan’daki Türk Azınlık, Yunan siyasi ve kamu hayatında yeterince temsil edilmemektedir. Seçim Yasası’nda 24 Ekim 1990 tarihinde yapılan bir değişiklikle getirilen %3´lük ülke barajı uygulamasının bağımsız adaylar için de geçerli olması nedeniyle, BTTA’nın Yunanistan Parlamentosu’na, kendi kuracağı bir parti adına ya da bağımsız olarak temsilci gönderme imkanı fiilen elinden alınmıştır. Böylece BTTA mensuplarının milletvekili seçilebilmeleri için diğer siyasi partiler tarafından aday gösterilmeleri gereği ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, son defa 17 Haziran 2012 tarihinde düzenlenen erken genel seçimlerde Ahmet Hacıosman (PASOK – Rodop), Ayhan Karayusuf (SYRIZA – Rodop) ve Hüseyin Zeybek (SYRIZA – İskeçe/Xanthi) başarılı olarak BTTA’nın temsilcileri olarak Parlamento’ya girmişlerdir. Batı Trakya Türkleri´nin ilk ve tek siyasi partisi olan ve merkezi Gümülcine’de (Komotini) bulunan Dostluk Eşitlik Barış (DEB) Partisi, 13 Eylül 1991 tarihinde merhum Dr. Sadık Ahmet tarafından kurulmuş olup, halihazırda Genel Başkanı Mustafa Ali Çavuş’tur. B. ONİKİADA’DA YAŞAYAN SOYDAŞLARIMIZ Rodos ve İstanköy (Kos) Adaları 1912 yılında Osmanlı egemenliğinden çıktıktan sonra önce İtalya tarafından ilhak edilmiş, 1947 yılında ise Paris Barış Andlaşması uyarınca Yunanistan’a devredilmişlerdir. Yunanistan’ın Onikiada’nın yönetimini devralmasının ardından çıkarılan 517/1947 sayılı Kanunla, mevcut İtalyan yasalarının ve düzenlemelerinin Yunan mevzuatına aykırı olmadığı sürece geçerliliğini sürdüreceği kabul edilmiş ve bugüne kadar Yunanistan tarafından gerçekleştirilen hukuki düzenlemeler Onikiada’ya ilişkin İtalyan yasalarının ve düzenlemelerinin yerini almamıştır. İtalyan mevzuatı, İslam Cemaati ve Vakıflar idarelerinin hak ve yetkilerini belirlemiş, Başkan ve Yönetim Kurullarının oluşturulmasını ayrıntılı bir şekilde saptamış ve Cemaat, Vakıflar ile Müftülük’ten oluşan üçlü bir sistemi, bu unsurların birbirlerini denetleyeceği bir şekilde yapılandırmıştır. 1965 yılına kadar aynen yürürlükte kaldığı bilinen ve “Onikiada Hukuku” olarak anılan bu mevzuat, sonradan tedricen uygulanmaz olmuştur. Onikiada’da yaşayan soydaşlarımızın bu durumdan kaynaklanan hak kayıpları sözkonusudur. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) bünyesinde 2012 yılında ve 2013 yılı başında alınan kararlar ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Hukuk İşleri ve İnsan Hakları Komisyonu üyesi İsviçreli Parlamenter Andreas Gross’un hazırladığı “The situation of the Greek citizens of Turkish descent in Rhodes and Kos” başlıklı ve 9 Mart 2012 tarihinde AKPM Daimi Komitesi tarafından kabul edilen raporda, Onikiada’da yaşayan soydaşlarımızın, Türk kimliklerini serbestçe ifade edebilmeleri, Vakıfların yönetiminde söz sahibi olabilmeleri, Müftülük makamına işlerlik kazandırılması, okullarda Türkçe ve din bilgisi derslerinin başlatılması, kapalı camilerin ibadete açılması ve Yunan vatandaşlığını kaybeden Onikiadalılara vatandaşlıklarının iade edilmesine dair beklentilerine işaret edilmektedir. - Rodos ve İstanköy’deki (Kos) Türk varlığı: 20. Yüzyılın başlarında Onikiada’daki Türk nüfusun 15.000 civarında olduğu bilinmektedir. Ancak iş kurma ve gayrımenkul satın alma izni verilmemesinden dolayı 1950’den sonra adalardan ayrılmak zorunda kalan Türk Azınlık mensuplarına Rodos’a tekrar dönmeyeceklerine dair belge imzalatılmış; 1967 yılında Yunanistan’da cuntanın yönetime gelmesiyle, Kıbrıs’ta yaşanan gelişmelerin de etkisiyle, Rodos ve İstanköy’de (Kos) yaşayan soydaşlarımız üzerindeki baskılar artmış ve 1974 yılında adalardan göç edenlerin sayısı en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Keza 1955-1998 yılları arasında, Yunan Vatandaşlık Kanunu’nun 19. maddesi nedeniyle birçok soydaşımız Yunan vatandaşlığını kaybetmiştir. Bu gelişmelerin neticesinde, günümüzde Rodos ve İstanköy’de yaşayan soydaşlarımızın sayısının 6.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. - İnsan ve Azınlık Haklarının durumu: Yunan makamları, 1923 yılında Lozan Barış Andlaşması imzalandığında Onikiada’nın İtalyan yönetimi altında bulunduğu gerekçesiyle, Rodos ve İstanköy (Kos) Adaları’nda yaşayan soydaşlarımıza azınlık statüsü tanımamaktadırlar. Bu çerçevede Yunan makamları, Batı Trakya’da olduğu gibi, Rodos ve İstanköy’deki (Kos) soydaşlarımızı ‘Müslüman’ nüfus olarak tanımlamakta ve ‘Türk’ veya ‘Azınlık’ nitelendirmesini içeren dernekleri tescil etmemektedir. Örneğin 1912’de kurulan “Rodos Türk Toplumu”nun faaliyetleri 1967 yılında yasaklanmış ve sözkonusu dernek 1987 yılında kapatılmıştır. - Eğitim alanındaki sorunlar: Rodos ve İstanköy’de (Kos) 1972 yılından itibaren Türkçe eğitim yasaklanmıştır. - Dini özgürlükler: 1925 yılında çıkarılan bir kararnameyle kaldırılan Kadılık makamı yerine Müftülük makamı ihdas edilmiştir. Ancak bu makama, 1972 yılında Onikiada Müftüsü Süleyman Kaşlıoğlu’nun vefatından sonra yeniden seçim yapılmamıştır. 1987-1991 yılları arasında Rodos İmamı sıfatıyla protokolde yer verilen Müftü Naibi İhsan Kayserili’nin vefatından sonra ise Müftülük makamı boş kalmıştır. Devlet okullarına gidebilmekte olan soydaşlarımız, din derslerinden muaf tutulmalarına karşın, dini eğitim haklarını da kullanamamaktadırlar. Halihazırda 14 cami bulunan Rodos’ta ibadete açık tek cami olan İbrahim Paşa Camii sadece öğle ve cuma namazları için açık olup, küçük olması nedeniyle soydaşlarımıza hizmet vermekte de yetersiz kalmaktadır. 1978 yılında ibadete kapatılan ve halihazırda müze olarak kullanılan Süleymaniye Camii ise özel izne tabi olarak 2010 yılından bu yana Ramazan ve Kurban Bayramları namazları için ibadete açılmaktadır. İstanköy´de ise sadece Germe Camii her gün beş vakit ibadete açık durumdadır. İstanköy merkezde bulunan Defterdar İbrahim Paşa Camii, Yunan makamları tarafından atanmış olan imamın kontrolünde, sadece Cuma namazları için ibadete açılmaktadır. - Vakıfların durumu: Rodos Türklerini temsil eden Cemaat-i İslamiye (İslam Cemaati İdaresi), Evkaf İdaresi’nin üzerinde denetleme yetkisini haiz bir konumdayken, İslam Cemaati Başkanı Ziyaettin Pekmezci’nin 1980 yılında Evkaf İdaresi Başkanlığına atanmasıyla Cemaat İdaresi fiilen ortadan kaldırılmıştır. Günümüzde Evkaf İdaresi de Yunan Devleti’nin mutlak denetimi altında bulunmaktadır. İslam Cemaati İdaresi’nin ortadan kaldırılması sürecine paralel olarak, Yunan Devleti Rodos ve İstanköy’de (Kos) yaşayan soydaşlarımıza ait vakıflara müdahalede bulunmaya başlamıştır. 1967 yılından itibaren cemaat ve vakıf idaresini kontrol etmek amacıyla Yunan makamlarınca Hükümet murahhası atanmaya başlanmış olup, bu uygulama halen devam etmektedir. Ayrıca, hukuki olarak vakıf mallarının satılmasının yasak olmasına rağmen, birçok vakıf malı Yunan makamlarınca atanan vakıf idarecileri tarafından bağışlanmış veya değerlerinden daha düşük bir fiyata satılmış; soydaşlarımızın da vakıf mallarının satılması konusunda açılan ihalelere katılmaları yasaklanmıştır. Diğer yandan, ağır vergi borçları altına giren vakıfların, sahip oldukları mülkleri onarma imkanı bulunmamaktadır. |
1623 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |