Meşhur masalda kalabalığın önünden geçen kralın olmayan giysilerine “Ay ne güzel, ne yakışmış!” diye herkes hayranlığını dile getirip tezahürat yaparken, bir çocuk öyle haykırır: “Kral çıplak!” Ve ardından orada bulunanlardan herbiri kralın çıplak ..Kral çıplak! Meşhur masalda kalabalığın önünden geçen kralın olmayan giysilerine “Ay ne güzel, ne yakışmış!” diye herkes hayranlığını dile getirip tezahürat yaparken, bir çocuk öyle haykırır: “Kral çıplak!” Ve ardından orada bulunanlardan herbiri kralın çıplak olduğunu itiraf etmeye başlar, fısıltılar toplu haykırışa dönüşür: “Kral çıplak!!!” Edirne’de Dayanışma Derneği’nce düzenlenen ve binden çok davetlinin katıldığı Batıtrakyalılar için özel iftar etkinliğinde konuşan İbrahim Şerif te öyle haykırmış: “Kral çıplak!” İ. Şerif, besbelli, herkesin gördüğü ve bildiği, ama korkudan veya hoşa gitmek sevdasından kimsenin itiraf etmeye cesaret edemediği çirkin bir gerçeği söylediğini göstermek istiyor, masaldaki gibi. Onunkisi de toplu bir haykırışa dönüşür mü, zaman gösterecek. Gerçi ben hiç umutlu değilim. Bir Yunan atasözü vardır, “Gerçeği çocuktan ve deliden öğrenirsin”. 60’ını geçmiş İ. Şerif çocuk sayılamayacağına göre, ona öbür sıfatı yakıştırmak kalıyor. Ve insanın soracağı geliyor, yani burdan öte “deli müftü” rolünü mü oynayacak, çirkin gerçekleri ifşa ederek? Ondan sonra bir dizi daha sorular geliyor. İ. Şerif hangi gerçeği söylemek istemiştir? Ona bu “deliliği” yaptıran, sabrını taşıran birikim nedir? Sonra Batı Trakya’da Azınlık içinde kral kimdir, üstelik çıplak dolaşan? Yarası olan gocunur. Gocunan kim? İ. Şerif’e yanıt vermeye koşan başkonsolos İlhan Şener. O, daha ileri giderek, “Kral çırılçıplak” diye ekliyor. Kendisine yöneltilen suçlamayı kabul ettiğinden değil elbette. İ. Şerif’e “sana aynen iade ederim” demek istiyor. Konuyu biraz tiye alalım. Sıcakların kavurduğu bu yaz ortasında çıplaklık suçlamasını insan biraz yadırgıyor doğrusu. Zira bu mevsimde hepimiz çıplak dolaşıyoruz, kralın tebaası da, kralın kendisi de. Yoksa bu çıplaklık, İslamî bir setriavret eleştirisi midir? Zira atışanlardan biri müftü, öbürü alnı secdeden kalkmayan başkonsolos. Yine İslamî çerçevede kalırsak, acaba konu, sofu bir Müslümanın bile yaz sıcaklarında hoşgörüyle karşıladığı açıklık-saçıklıktan daha derin bir şey mi? Mesela, biri öbürünü harama uçkur çözerken mi yakaladı, ve o çıplaklık bu çıplaklık mı? Bu, atışmanın sosyal versiyonu. Siyasî versiyonu da var tabiî, işin esası zaten bu, bir de onu tahlil etmeye çalışalım. Demek ki İ. Şerif’in “çıplak kral” dediği kişi başkonsolos İ. Şener. İ. Şener’in de “çırılçıplak kral” dediği kişi de İ. Şerif. Teşbihte hata olmaz derler, buna göre geriye kalan bizler de herhalde tebaa oluyoruz. “İki eşek yabancı bir samanlıkta kavga ediyormuş.” (Δυο γάιδαροι μαλώνανε σε ξένο αχυρώνα.) Teşbihte hata olmaz dedik. Teşbihler, sembolizmler bir yana, sadede gelelim. İfşa edilen çirkin gerçek nedir, ve devamında başlayan kavga? Genel ve toplumsal bir boyutu var mıdır? Bir de bakıyorsun ki, Koca Kapı şemsiyesi altında çöreklenmiş azınlık statükosunun bir iç kavgası ortaya çıkıyor. Yani sen-ben kavgası, ilke kavgası asla değil. İ. Şerif’in konuşmasının devamı gayet açık. Kimsenin yazamadığına bakmayın. Azınlıkta eski “Kemalist statüko” yavaş yavaş tasfiye edilip yerine yeni “İslamî statüko” inşa ediliyor. Usta başı da Halit Eren. Bu değişiklik, uzunca bir süredir dengeleri birden bozmayacak, gürültüye meydan vermeyecek bir şekilde adım adım gerçekleşiyor. Ama artık dananın dönemeyeceği bir yere gelinmiş bulunuyor. İ. Şerif’in patlaması ondan. İ. Şerif, eski Kemalist statükonun üyesi, ama elbette Kemalist değil, sapına kadar bir İslamcı. Ancak eski düzen içinde yetişmiş, yükselmiş, uzlaşmalarını yapmış ve dengelerini kurmuş biri olarak orada rahat hareket ediyordu. Eski Kemalistler tasfiye edilirken veya biyoloji kurallarına uyarak birer birer eksilirken, yeni İslamcı statükoda en öne çıkmayı bekliyordu. Gelişmeler hiç te öyle olmadı. “Seçilmiş müftü”, “Danışma Kurulu başkanı” gibi sıfatların bir süsten ibaret olduğunu anlamaya başladı. H. Eren eliyle öne çıkan “Çınarcılar” idi, ve Cengiz Ömer. Koca Kapı ve İ. Şener onları muhatap alıyor. Yeni statükoda İ. Şerif artık bir süs saksısından öte gitmediğini fark edince, üstelik yenilerin üzerinde sigaralarını söndürmekten çekinmediği bir saksı, dayanamayıp patladı. İ. Şener’i suçlayarak. Gerçekte belki H. Eren’i suçluyordu, ama alınıp yanıt veren başkonsolos oldu. Başkonsolos ta İ. Şerif’i suçladı, azınlık eğitimini, camileri vs karıştırarak. Ama asıl suçlama gammazlama üzerinde odaklandı. “Bu yaptığına gammazlık derler” demek istercesine. “Bölük pörçüksünüz, dedikodu yapıyorsunuz, laf taşıyorsunuz, birbirinizi gammazlıyorsunuz!” Dedikoduculuk Türk Azınlığının millî sporudur, hep vardı ve var olmaya devam edecek. Ko var olsun. Çünkü dedikodu insanı rahatlatır, toplumsal bütünleşmeye katkı sağlar. Çünkü dedikosunu yaptığın kişiler bildiğin, sevdiğin veya kızdığın kişilerdir, ilgilendiğin ve kendinden saydığın kişilerdir. Ama gammazlamak, bu çirkinlik? Kime gammazlıyorlar? Polise mi, yönetime mi? Sana mı? Hiç teşvik olmasa, gammazlamak olur mu? Gammazlamayı kim ödüllendiriyor? Kral yalnızca çıplak değil, sahte ve ikiyüzlü. İbram Onsunoğlu Kaynak:Azınlıkca sayı 77 |
1694 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |