YUNTÜRK Batı Trakya Kültür Eğitim Şirketi-BAKEŞ’in Gümülcine’de düzenlediği “Azınlık Eğitiminde İki Dillilik ve Dilsel Yeterliliğin Gelişimi” adlı uluslar arası konferansa katıldı ve konferans sonunda Sekreteryaya bir rapor sundu.YUNTÜRK ‘AZINLIK EĞİTİMİNDE İKİ DİLLİLİK VE DİLSEL YETERLİLİĞİN GELİŞİMİ’ ADLI KONFERANSA KATILDI YUNTÜRK Batı Trakya Kültür Eğitim Şirketi-BAKEŞ’in Gümülcine’de düzenlediği “Azınlık Eğitiminde İki Dillilik ve Dilsel Yeterliliğin Gelişimi” adlı uluslar arası konferansa katıldı ve konferans sonunda Sekreteryaya bir rapor sundu. BAKEŞ’İN – Batı Trakya Kültür Eğitim Şirketi- düzenlediği “Azınlık Eğitiminde İki Dillilik ve Dilsel Yeterliliğin Gelişimi” adlı uluslar arası konferans 16 Şubat 2013 Cumartesi günü Gümülcine’de gerçekleşti. Konferansta anadilin önemi vurgulandı, anadilini öğrenemeyen çocukların diğer dilleri öğrenmede de başarısız oldukları vurgulandı ve diğer ülkelerdeki durumlar anlatıldı. Konferansa Yunanistan, İngiltere, Bulgaristan ve Türkiye’den konuşmacılar katıldı. Konferansa izleyici olarak T.C. Gümülcine Muavin Konsolosu İlkay Kocayiğit, Gümülcine S.Müftüsü İbrahim Şerif, SİRİZA milletvekilleri Ayhan Karayusuf ve Hüseyin Zeybek, D.E.B. Partisi G. Başkanı Mustafa Aliçavuş, Türkiye'den YUNTÜRK Derneği Genel Başkanı Ferruh Özkan ve eşi, YUNTÜRK Yönetim kurulu üyesi Levent Kara ile Batı Trakya Azınlık dernek başkanları ile çok sayıda izleyici katıldı. İngilizce, Yunanca ve Türkçe tercümeleri olarak yapılan konferans iki bölüm halinde düzenlendi. İlk bölüm selamlama konuşmaları ile başladı. Açılış konuşmasını BAKEŞ Müdürü Pervin Hayrullah yaptı. Hayrullah, dilsel yetkinlik, iki dillilik konularına değindi ve sistemin yapılan müdahaleler sonucu bozulduğunu söyledi ve amaçlarının bu konferans ile diğer ülke örneklerini görmek olduğunu belirtti. BAKEŞ Başkanı Cemil Kabza, sistemin yeni olmadığını, amaçlarının bozulan sistemi düzeltmek olduğunu söyledi. Gümülcine S.Müftüsü İbrahim Şerif bu toplantıda, iki dilliliğin yabancı ülkelerde nasıl uygulandığını dinleyeceklerini söyledi ve konferansı düzenleyenleri tebrik etti. SİRİZA Milletvekili Ayhan Karayusuf, çift dilliliğin toplumları ayıran değil, birleştiren olmalıdır. Toplum yaşadığı ülkenin resmi dilini çok iyi öğrenmeli ve anadilini de çok iyi konuşmalıdır, görüşlerine yer verdi. SİRİZA Milletvekili Hüseyin Zeybek, Azınlık eğitiminin sorunlu olduğunu ve atılan adımların başarılı olamadığını belirtti. Zeybek, çift dilli eğitimde kaliteyi arttırmak için önce eğitimcilerin eğitilmeleri gerektiğini vurguladı. D.E.B. Partisi Başkan Yardımcısı Ozan Ahmetoğlu, konferansın hayati olduğunu belirtti. Ahmetoğlu, azınlık eğitimine saygı gösterilmesi gerektiğini, zaman içinde azınlık eğitiminin değersizleştirildiğini ve okulların “kötü okullar” olarak gösterilmeye çalışıldığını söyledi. Ahmetoğlu, son olarak da azınlık okullarının Batı Trakya Türk Toplumu’nun kültürü, kimliği olduğunu, Azınlığa ve milletvekillerine kulak verilmesini istedi. Gümülcine Belediye Başkanı Yorgo Petridis adına konuşan meclis üyesi Rıdvan Molla İsa, artık uysal azınlık olarak kalmak istemiyoruz. Anadilini ve resmi dili çok iyi konuşan bir toplum olmak istiyoruz, dedi. T.C. Gümülcine Muavin Konsolosu İlkay Kocayiğit, fikirlerin tartışıldığı önemli bir misyonu olan toplantı olduğunu belirtti. Kocayiğit, iki dilliliğin kayıp değil, zenginlik olduğu yıllar diliyorum, dedi, BAKEŞ’i tebrik etti ve konuşmacılara başarılar diledi. BAKEŞ Başkanı Cemil Kabza’nın yönettiği ilk oturuma geçildi. İlk bölümün birinci konuşmacısı Atina Üniversitesi’nden Thalia Dragona oldu. Dragona, konferansın bir fırsat olduğunu belirtti ve iki dilli eğitim çeşitlerini anlattı. Dragona, bir dilde gelişen bilginin diğer dile de katkıda bulunduğunu söyledi, kültürel farklılığın ne anlama geldiğini söyledi ve iki dilli eğitim konusunda bilgiler verdi. Dragona, son olarak da Lozan Antlaşması dolayısıyla Yunanistan’da tek yönlü bir azınlık eğitimi olduğunu söyledi, “Türkçe Azınlığın tek dili değil ve hepsini kapsamamaktadır” dedi ve Azınlıkla çoğunluk diyalog yapmasını önerdi. İngiltere Londra Üniversitesi’nden katılan Dr. Aminul Hoque, Doğu Londra’daki Bangladeş kökenli toplumla ilgili bilgi verdi. Burada yaşayan insanların Bengal dilini İngilizce’nin yanında değersiz gördüklerini; ama dilin kimlikle bağlantılı olduğunu, anadilin kullanılması gerektiğini vurguladı. Türkiye’deki Trakya Üniversitesi’nden Yrd. Doç Dr. Ferhan Kırlıdökme Mollaoğlu, Azınlıkta son yıllarda göreceli olarak düzelmeler olduğunu, ancak henüz özel azınlık okulu kurulamadığını, anaokullarında sorunlar olduğunu belirtti ve Azınlığın talepleri doğrultusunda iki dilli anaokullarının açılması gerektiğini söyledi. Mollaoğlu, 1957 müfredatının yeniden yazılması gerektiğini, nitelikli öğretmen yetiştirmek için hizmet içi seminerlerin Türkiye’den gelecek elemanlarla yapılmasını, Yunanca’ya gösterilen ilginin Türkçe’ye de gösterilmesi gerektiğini belirtti. İkinci oturumun başkanlığını yine BAKEŞ Başkanı Cemil kabza yürüttü. İlk konuşmayı Bulgaristan’dan gelen Türkolog Mine Adalı Radaykova yaptı. Rdaykova, anadilini bilen öğrencilerin ikinci bir dilde daha başarılı, sistemli, dikkatli ve hafızalarının daha sağlam olduğunu söyledi. Radaykova, ailelerin evde tek bir dili konuşmaları gerektiğini ve bu şekilde Türkçe’nin daha kolay öğrenildiğini vurguladı. Radaykova son olarak da Bulgaristan2daki Türkçe eğitime değindi ve ilk zamanlarda 10 bin olan öğrenci sayısının 7 binlere düştüğünü söyledi. Pedagog, Türkçe ve Bulgarca Öğretmeni Mecbure Efraimova, Türkçe’nin kanayan bir yara olduğunu söyledi ve anadile saygımız var. Çok iyi öğrenmeliyiz. Resmi dili de aynı şekilde öğrenmeliyiz. Efraimova, Bulgaristan’da Türkçe eğitimin yasal olarak garanti altına alındığını ancak uygulamada zorluklar olduğunu ve Türkçe'nin zorunlu dersler arasına alınması gerektiğini belirtti. Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Dr. Ali Hüseyinoğlu, çift dillilik ve Azınlık eğitimi konusunda bir sunum yaptı. Hüseyinoğlu zaman periyotlarına göre Azınlık eğitiminin yaşadığı zorlukları ve sıkıntıları anlattı. Toplantı sonunda YUNTÜRK Derneği Başkanı Ferruh Özkan çift dillilikle ilgili sekreteryaya bir rapor sundu. Konferans BAKEŞ tarafından çiçek verilmesi ve fotoğraf çektirilmesiyle sona erdi. (Haber Kaynağı ve Fotoğraflar: rodoprüzgarı)
YUNTÜRK’ÜN SUNDUĞU ÇİFT DİLLİLİK İLE İLGİLİ RAPOR: Batı Trakya Türklerinin Okul öncesi Eğitiminde YUNTÜRK’ün Çift Dilli Eğitim Yaklaşımı: Okul öncesi eğitim bireyin psikolojik, sosyal ve bilişsel alanları ile akademik becerilerinin en hızlı geliştiği ve çocuğun ileriki yaşamında kişilik, karakter, ilgi, yetenek ve değer alanlarının temelinin atıldığı özerk bir dönemdir. Yunanistan'da Okul Öncesi Eğitim: a) Anasınıfı/Anaokulu (Nipiagogia 5-6 yaş): Yunanistan’da Anasınıfı ( nipiagogia) kurulması tamamen Devletin tasarrufu ve yetkisi altında olup aynı zamanda bu yetki Belediyelere’ de devredilmiştir. Batı Trakya Türk Azınlığı için çok önemli olan bu anaokullarının Azınlık bireyleri tarafından kurulması mümkün değildir. Yunan mevzuatı, çocuk yuvaları ve kreşleri kurma hakkını özel teşebbüse tanımıştır. b) Çocuk Kreşleri Ve Çocuk Yuvaları (Pedikos Statmos, 3-6 yaş): Çocuk Kreşleri ( Pedikos Statmos) adı altında faaliyet gösteren merkezlerin özel girişimci tarafından kurulmasına imkân vermektedir. Bu çocuk kreşlerinde-yuvalarında verilen eğitim anaokullarında verilen eğitim ile tamamen aynıdır. Bu merkezleri kurmak tamamen ticari bir faaliyet olarak telâki edilmelidir. Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği bünyesinde okul öncesi eğitim kuruluşları/ çocuk kulübü faaliyet göstermektedir. Bu kuruluşlarda T.C. Yükseköğretim Kurumlarının çocuk gelişimi ve anasınıfı öğretmenliği bölümünden mezun olmuş eğitimciler görev yapmaktadır. Bilindiği üzere, okul öncesi dönemdeki elde edilen eğitimsel kazanımlar ile değerler, çocuğun kişilik ve karakter gelişiminin en önemli evresini oluşturmaktadır. Bu dönemde bireylerin mensubu olduğu kültürle örtüşmeyen değerlerin kazanımı, Batı Trakyalı Türk çocukların bilişsel, psikolojik ve sosyal gelişimini olumsuz olarak etkileyecek, onları milli ve manevi kültürlerine yabancılaştıracaktır. Bu bağlamda, Batı Trakya Türkleri’nin bu günü ve geleceği açısından okul öncesi eğitim kurumlarında uygulanması planlanan anaokullarında çift dilli eğitim modeli değerlendirildiğinde: Lozan Antlaşması’nın amir hükümleri uyarınca, Türk azınlığın bölgede okul öncesi eğitim kurumları kurmasına engel teşkil edici bir hüküm bulunmamaktadır. Yunanistan Eğitim Bakanlığ ının“azınlığın anaokulları talebi” olarak yansıttığı, “Türk çocuklarına Türkçe ve Yunanca dilde devlet anaokulu” açma planı, öncelikle Lozan Anlaşması’nın amir hükümlerindeki mütekabiliyet ilkesi ile uluslararası ilişkilerdeki denge politikasında tek taraflılık olarak değerlendirilebilir. Türkiye’deki azınlık okullarına devam eden okul öncesi çağdaki çocuklar, kendi anadilleri(Rumca, Ermenice ve Musevice) dışında eğitim görmemektedirler. Bu uygulamanın Lozan Antlaşması’nın 45’inci maddesindeki mütekabiliyet esasına göre Batı Trakya Türkleri içinde uygulanması gerekirken, Yunanistan Eğitim Bakanlığı’nın bu girişimi, eğitim bilimleri ve çocuk eğitimindeki bilimsel gerçeklerden uzak, siyasi bir karar niteliğindedir. Ayrıca, sosyal entegrasyon olarak yürütülmesi planlanan bu uygulama, insanlık suçu olan asimilasyonu amaçlamaktadır. Okul öncesi dönemde, Batı Trakya Türkleri’nin çocuklarına uygulanacak çift dilli eğitimin getireceği etkiler değerlendirildiğinde, bölgedeki çocukların benliğine Yunan değerlerinin daha ilk çocukluk yıllarında gireceği aşikardır. Çocukluk yıllarında eğitim yoluyla oluşturulan bu kültürel şok, Yunan kültür değerleri ile Türk kültürel değerlerinin çatışmasını beraberinde getirecektir. Bu bağlamda, çocukların toplumsal kimliği bölünerek, aidiyet (mensubiyet) duygularını bozacaktır. Bu sosyalleşme süreci ile Batı Trakyalı çocuklarda, yaşadıkları toplumun değer yargıları ile ailelerin değer yargıları arasındaki kültürel olarak çatışma yaşanacaktır. Bu çatışma sonucu çocuklarda kendine güvensizlik, ait olma, korku ve kaygı, anlamsızlık, soyutlanma ve kendine yabancılaşma duygu durumlarının ortaya çıkaracaktır. Bu uygulamanın, çocukların gelecek yaşantısında duygu-durum ve davranış sorunlarını, öğrenme güçlüklerini, ilgi ve yeteneklerinde silikleşmeyi, kimlik bunalımını birlikte getireceği bilimsel bir gerçektir. Çünkü bireyin aile içi ve çevresel olarak sosyalleşmesinde, iki farklı (Türkçe-Yunanca, Müslüman-Hıristiyan ve yaşam şekli) kültür kalıpları karşı karşıya gelmektedir. Anaokulunda çift dilli eğitim metodu, azınlık çocuklarında iki dilde de yarım dilliliği ifade eden “semilingual” olma durumunu ortaya çıkaracaktır. Bu kültürleme süreci, bölgedeki Türk çocuklarında psiko-sosyal sorunları da beraberinde getireceği kaçınılmaz bir gerçektir. Çocuklar dilsel ve kültürel anlamda iki farklı dünyada yaşayacaklardır. Çocuklarda, Türkçe ile Yunanca’nın birlikte kazanımı, onların kimlik bütünlüğünü de zedeleyecektir. Buna ilave olarak dinsel farklılıklar (Müslüman ve Hıristiyan) da sosyalleşme sürecinde engelleyici bir diğer faktör olarak devreye girecektir. Bu açmazlar, Türk çocuklarının kişilik gelişiminde sorunlara neden olacak, aynı zamanda da okul başarılarına ve içinde yaşadıkları topluma uyumlarına olumsuz olarak yansıyacaktır. Çocukların sosyalleşme sürecinde yaşadıkları bu problemler gençlerin kişiliklerinde derin yaralar açarak, sağlıklı bir gelişim dönemi geçirmelerini de engelleyecektir. Buna göre, bölgede yetişen ve sosyalleşen çocuklarda dört farklı kimlik yapısı görülebilir. Bunlar: • Kendi azınlık grubuna yönelen kimlik, • Baskın kültüre (Yunan) yönelen kimlik, • Değişken (ambivalans) kimlik, • İki kültürlü kimliktir. Birinci gruba dahil olan çocuklar ve gençler kendi kültürünü, baskın kültüre göre daha ideal bulacak ve diğer kültüre karşı olumsuz bir tavır içine gireceklerdir. Dil açısından değerlendirildiğinde ise, içinde yaşadıkları kültürün dili günlük yaşantılara yetecek düzeyde öğrenilecek ve akademik bilişsel düzeye asla çıkmayacaktır. Konuya Türk gençleri açısından yaklaşıldığında ise artan ‘gettolaşmayı (kendi etnisite grubu içinde yaşamak) eğilimleri ve buna bağlı olarak da sosyal çevrelerinin ağırlıklı olarak Türkler’den oluşması, dil öğrenme sürecini olumsuz etkileyecektir. İkinci gruptaki çocuklar ise, kendi etnisitelerini ret edecek ve baskın kültür içinde eriyeceklerdir. Bu gruptaki gençler baskın olan dili kullanacak ve her ortamda bu dili tercih ederek var olan ana dillerini de kısa sürede kaybedeceklerdir. Ancak toplumsal ve kurumsal dışlanmalar sonucunda tekrar kendi etnik kimliklerine döneceklerdir. Kendi etnik grupları da onları, ana dillerini konuşamadıkları için dışlayacaklardır. Her iki kültür içinde problem yaşayan grup ise üçüncü grubu oluşturmaktadır. Bu gruba dahil olanlar kendilerini ne Türk, ne de Yunan toplumuna ait hissedeceklerdir. İki toplum arasında gidip gelen bu gençler, okul başarısızlıkları ve buna bağlı olarak mesleksiz oluşları nedeniyle “risk grubu”nu oluşturacaklardır. İki kimlikli ve iki dilli olarak nitelendirilen dördüncü grubu oluşturan gençler her iki toplumla barışıktırlar. Her iki kültürü özümseyen bu grup transkültürel kimliği ile Yunanlı çocuklara eşdeğer görülmektedir. Bu İtibarla, YUNTÜRK’ün Önerileri Aşagıdaki Gibidir. a) Bölgede yaşayan Türkler’in eğitiminin her tür ve kademesindeki özerkliği korunmalıdır. b) Anaokulları(5-6 yaş), Azınlık ilkokulları bünyesinde “Hazırlık Sınıfı” düzeyinde açılmalı ve eğitimi Türkçe ve Yunanca olarak, ilköğretime hazırlayıcı nitelikte olmalı, bu eğitim kademesine de Türk öğretmen ataması yapılmalıdır. c) Batı Trakya Türk Azınlığının özel teşebbüs açısından Çocuk Kreşi (3-5 yaş) kurup yönetme hakkı saklı kalmalıdır. Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği bünyesinde okul öncesi eğitim kuruluşları/ çocuk kulübü faaliyet göstermektedir. Bu kuruluşlarda, Yüksek öğretim Kurumlarının çocuk gelişimi ve ana sınıfı öğretmenliği bölümünden mezun olmuş Türk eğitimciler görev almalıdır.Bu kreş ve yuvalardaki eğitim, Türkiye’deki azınlık eğitim kurumlarında (Rum, Musevi ve Ermeni) olduğu gibi azınlığın anadili Türkçe ile yapılmalıdır. d) Batı Trakya ’da, T.C. eğitim fakültelerinden mezun olmuş öğretmen adaylarının Üniversitelerarası Diploma Denkliğini Kurulu (DOATAP)’nca diplomalarının tanınarak azınlık eğitim kurumlarının her tür ve kademesinde istihdam edilmelidir. e) Bölgedeki Azınlık Eğitim Kurumlarındaki çifte stat ünün ortadan kaldırılarak Lozan Anlaşmasındaki amir hükümlere göre, eğitiminin her tür ve kademesindeki özerklik korunmalı ve denge politikasına dikkat edilmelidir. f) Taraflarca oluşturulun komisyon maharetiyle Türk Azınlık eğitimi değerlendirilmelidir, g) Bölgedeki eğitimin kaliteli hale gelebilmesi için, azınlık eğitim kurumlarında kapasitenin ( Türk azınlık eğitim kurumlarının; kişilik hizmetleri, özel eğitim ve rehberlik, ders kitapları ve içeriği, eğitim araçları ve teknolojileri, öğretmen yeterlilikleri ve sayısı, fiziki kapasite ile güncellenmiş müfredat programı, öğrenme-öğretme strateji, yöntem ve teknikleri) bakımından güçlendirilmelidir, h) Bölgede görev yapan sınıf ve branş öğretmenlerinin, periyodik aralıklarla hizmet içi eğitime alınmalıdır, i) Bölgede, Türk sivil toplum kuruluşları ve azınlık okulları bünyesinde çocuk ve gençlere koruyucu ruh sağlığı kapsamında, eğitimde psikolojik hizmetlerin yaygınlaştırılmalıdır, j) Yunanistan’ında taraf olduğu Avrupa Konseyi Avrupa Kültür Sözleşmesi kapsamında, Avrupa Konseyi’nin Eğitim Personeli Hizmet içi Eğitim Programına Batı Trakyalı Türk öğretmenlerinde katılımı sağlanmalıdır, k) Azınlık öğrencilerine meslekî bilgi hizmetleri sunulmalıdır. l) Yunanistan’ın, Lozan Anlaşması’nın amir hükümlerindeki mütekabiliyet ilkesi ile uluslararası ilişkilerdeki denge politikasına dikkat etmesidir.
-Rapor Yuntürk Ankara temsilcisi Mustafa Soyutürk’ün katkılarıyla hazırlanmıştır. |
2644 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |