Hani Demos?.... Nerede Kratos?.....ATİNA; DEMOKRASİNİN MEZBAHASI! Hani Demos?.... Nerede Kratos?..... Yunanistan’da genel durum giderek daha fazla kaygı verici bir hale geliyor. Yunanistan’da demokrasi derin dondurucuya konuldu ve donduruldu. Yunanistan’da halkın, seçmenin ne sözünün bir etkisi var ne tepkisinin bir önemi var. Atina’daki yönetim demokrasiyi katletti… Bütün dünya “demokrasi” kavramının mucidinin Yunanlar olduğunu düşünürdü. Bütün insanlar “demokrasi” kavramının Yunanca olduğunu sanırdı. Bütün dünyada insanlar böyle zannederdi. Demos ve Kratos…. Çünkü sanılırdı ki; Demokrasi eski Yunanca “halk” anlamına gelen demos ve “yönetmek” anlamına gelen kratos sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuştu ve bu anlamıyla “halkın yönetimi” demekti. Yani demokrasi “halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi” anlamına geliyordu. Diğer bir deyişle ABD’nin eski başkanlarından Abraham Lincoln’ün ifadesiyle demokrasi “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” idi. Kuşkusuz demokrasi, bir ideal olarak da görülebilir. Demokrasi “daima gerçekleştirilmesi için çaba harcamaya devam edilmesi gereken bir hedef” olarak da düşünülebilir. Çünkü demokrasinin kelimenin tam anlamıyla gerçekleşmesi imkânsızdır. Çeşitliliğin arttığı, farklılıkların çoğaldığı ve küreselleşmenin de bu derecede hızlandığı bir evrede demokrasinin bütün halkın bütün arzularının gerçekleşmesini sağlaması olanaksızdır. Nihayetinde halkın eğilimlerine tam olarak uyan bir yönetim tarihte bugüne kadar hiçbir zaman olmadı ve belki de hiç olmayacak. Çoğunluk Prensibi… Ama demokrasiyi sağlama ve tam uygulama hedefi ve ideali daima korunmalı. Demokrasilerin istisna anlayışı olmamalı. Demokrasilerin yerel veya bölgesel itiraz hakkı da olmamalı. Demokrasi tam oluncaya kadar onu başarmak için çaba harcanmalı. Ayrıca hiçbir zaman demokrasilerde çoğunluk prensibi ihlal edilmemeli, kati suretle ihmal edilmemeli. Her halükarda, her ne zaman olursa olsun, her ne bedelle olursa olsun devlet, halkın çoğunluğunun iradesine göre yönetilmelidir. Çünkü çoğunluğun kararı, her şeyin üstündedir. Bu anlayışa göre, çoğunluğun yönetme hakkı mutlaktır. Bunun tartışmaya açık herhangi bir yönü de yoktur. Buna herhangi bir istisna getirmek, çoğunluğun bütün ilkelerine, değerlerine ve tercihlerine saygısızlık olarak kabul edilmelidir. Bu ilkeler ve değerler her demos ve her kratos için de geçerlidir, öyle olmalıdır; Hatta Yunanistan’da bile… Yunan Halkı Çaresiz… Ama Yunanistan’da şartlar çok farklı. “Demokrasinin beşiği” denilen Atina, “demokrasinin doğduğu topraklarda” bugünlerde “demokrasi ile asla bağdaşmayacak” işlere imza atıyor. Yakın zamanda yaşanan bir gelişme, hem Yunanistan’ın içerisinde bulunduğu durumu hem de sistem üzerinde baskı kuran umutsuzluğu çok iyi tarif ediyor. Yunanistan’da protestocular bir bakanın ofisini bastı. Polis onları cop ve göz yaşartıcı gaz kullanarak zorlukla durdurabildi. Çalışma Bakanı Yiannis Vroutsis’in Ofisi göstericilerden kurtarıldı. Ama bu arada odaların kapıları ve sandalyeler kırıldı. Gösteri için toplanan kalabalık ülkenin sosyal güvenlik sisteminde yapılacak değişikliği protesto etmek istiyordu. Çünkü Yunanistan’da halk hükümetin kamuoyunu umursamamasından bıktı. Yunanistan’da hükümetler artık kamuoyunu önemsemiyor. Yunan hükümetleri halen Yunan seçmenin oyuyla seçiliyor, fakat Yunan halkının görüşlerini, tercihlerini, tepkilerini, öfkelerini -aslında hiçbir şeyini- önemsemiyor ve bundan daha kötüsü “temsil etmiyor”… Aslında Yunanistan “öfkelenen kalabalıkların bakanların odasını bastığı ülkeler kategorisinde” yer almıyordu. Çünkü Yunanistan’da hükümetlerin, parlamenterlerin halka karşı sorumluluğu olduğu zamanlarda kamuoyunun kanaatinin bir kıymeti vardı. Bu süreç ekonomik kriz ile beraber sona erdi. Demokrasi tok toplumların rejimidir. Yunanistan’da tok olanların sayısı giderek azalıyor. Yunanistan’da aç insanların sayısı tok insanların sayısını geçebilir. Böyle bir süreç yaşayan hiçbir ülkede demokrasi gelişemez veya uygulanamaz. Fakat yine de sesini devlete duyuramayan halkın, yaşam kalitesi hızla düşen toplumun, geleceğe güvenle bakamayan ailelerin ve fakirliğinden utanan babaların umudunu yitirdiği noktada, sadece Vroutsis’in değil, her bakanın ve her ülkedeki her bakanın ofisi basılabilir. Tıpkı son firavun Hüsnü Mübarek’in devrilmesi gibi, tıpkı asla devrilmez denilen Kaddafi’nin devrilmesi gibi… Demos Başka, Kratos Başka… Yunanistan’da halk sürecin başından itibaren vergi artırımlarına karşı! Yunan halkı en başından bu tarafa tasarruf tedbirlerini de ret ediyor! Yunanistan’da kamuoyu hükümetlerin mevcut sorunları bu yöntemlerle çözemeyeceğini savunuyor! Savaştan ağır bir perişanlıkla geçen yıllar Yunan halkının bu konuda çok haklı olduğunu da gösteriyor. Ayrıca Yunan halkı tepkisini dile getiriyor. Ama bütün buna rağmen, bütün grevlere, protestolara, gösterilere ve hatta intiharlara rağmen hiçbir şey değişmiyor. Siyasiler halka değil Brüksel’e kulak veriyor. Bürokratlar sokaklarda ve meydanlarda toplanan mutsuz, fakir ve öfkeli halka değil, havaalanının VIP salonunda bekleyen Troyka heyetinin gözlerinin içine bakıyor. Yunanistan’da halkın elinden gelen üç şey var. Oy vermek, grev yapmak ve protesto etmek. Her üçü de kimsenin umurunda değil. Halkın gelecek için umudu da, bir şeylerin gelecekte belki daha iyi olabileceğine inancı da kayboldu. Hiçbir sektörde hiçbir şey daha iyiye gitmiyor. Ama Yunan halkı borç batağına itilen ülkedeki ağır hasarla yaşamak zorunda… Güya Avrupa Merkez Bankası, Avro Bölgesi ülkeleri ve Uluslararası Para Fonu Yunanistan´a ekonominin çarklarının dönmesi için kredi veriyorlar. Ama Yunan ekonomisi iyiye değil, kötüye gidiyor. Devlet harcamaları azalttı. Vergileri artırdı. Ayrıca ücretleri, maaşları ve gelirleri düşürdü. Bundan başka emeklilik haklarını azalttı. Hepsinden başka; kamu personelini işten çıkarıyor. Hükümetin Yunan halkına rağmen aldığı kararların tek sonucu; Yunan halkının %26,8’i işsiz... Ayrıca Yunanistan´ın toplam yıllık üretiminin 1,8 katı borcu bulunuyor. Eğer Yunanistan 2020 yılına kadar 100/180 oranını, 100/124 oranına çekerse, “zafer” kazanmış olacak, “kriz bitti” diyecek… Ekonomide Her Şey Yolunda… Hepsinden daha da kötüsü, Yunanistan’da hükümet sanki her şey daha iyiye gidiyormuş gibi davranıyor. Maliye Bakanı Yannis Stournaras BBC’ye verdiği demeçte, “umut ışığı kesinlikle var, tünelin ucunda ışık var” diyor. Krizin başlamasından bu yana Yunan hükümetleri sıklıkla “tünelin ucunda ışık” gördüler. Ama gördükleri ışık, hiçbir zaman kurtuluşun ışığı değildi. Her defasında o ışık doğrudan üstlerine gelen trenin ışığıydı! Yunan hükümetinin tünelin ucunda ışık gördüğü her zaman yeni fiyat artırımları, yeni vergi artırımları ve maaş kesintileri geldi. Yunan bakanların gördüğü ışığın sahibi olan tren, her defasında adeta Yunan halkının üzerinden geçti. Soturnaras demecinde, “Yunanistan´ın Euro Bölgesi´nden çıkma ihtimalini artık çok düşük gördüğünü” de söyledi. Stournaras’a göre Yunan hükümeti ekonomideki gidişatın yönünü değiştirmeyi başardı. Hatta piyasalar Yunanistan’a daha iyimser ve olumlu bakmaya başladı. Bundan başka mevduatlar da bankalara dönmeye başladı. Yunan hükümeti, özel sektöre geciken borç ödemelerini yapmaya da başladı. Zaten bütün Avrupa kamuoyunun, Avrupa kurumlarının ve Avrupa ülkelerinin Yunanistan’a bakışını değiştirdi. Bütün önemli veriler olumlu hale geldi. Bakana göre Yunanistan hedefe olan mesafenin üçte ikisini geçti bile… Yunanistan’ın maliye bakanına inanırsak, Yunanistan için kötü günler bitiyor. Her şey geride kaldı, sayılır. 2013 yılının son çeyreğinde de toparlanma kesinlikle başlayacak. Yunanistan 2014 yılından itibaren yeniden büyüme sürecine girecek. Yunan bakan bunun ihtimalini “%100” diye ilan etti! Üstelik 2013 yılında Yunanistan’ın en az %4,5 küçülmesi kesin olduğu halde… Yunanistan’da bakanlar daha önce de konuştular. Hükümet yetkilileri başka iddiaları da dile getirdiler. Örneğin, “asla troykaya boyun eğmeyeceğiz” dediler. Ayrıca “Avrupa’dan alacağımız her senti geri ödeyeceğiz” dediler. Bundan başka “asla borç sildirmeyi denemeyeceğiz” dediler. Pek çok defa “borç iptali talep etmeyeceğiz” dediler. Çok defa “bir daha tekrar borç istemeyeceğiz” dediler. Her defasında “bu kesinlikle son” dediler. “Borçların yeniden yapılandırılmasını talep etmeyeceğiz” de dediler, “tahvil takası söz konusu olamaz” da dediler. Yunan halkı seçtiği yöneticilere inanmakta giderek zorlaşıyor. Zaten Stournaras da BBC’ye verdiği demeçte ne dedi; “bu seneki iyileştirme programını uygularsak başka kemer sıkma paketi olmayacak; ücretlerde, sosyal ödeneklerde ve emekli maaşlarında da kesinti olmayacak”… Her şey bu kadar basit… Ama “ekonomik büyümenin hemen arifesindeki” Yunanistan’da, “ekonomik şahlanışın hemen öncesindeki” Yunan halkı, kışı atlatabilmek için ormanlardan ve hatta parklardan ağaç kesiyor! Emeklilerden gücü yetenler parklarda ağaç kesiyor, güçsüzler ise yerlerden çalı çırpı topluyor. Bu haberi duyuran BBC, maaşları azaltılan, yakıt alamayan ve geçinemeyen yaşlıların torunlarının hasta olmaması için parklardan ağaç kestiğini belirtiyor… Eğer yaşlı adamlar soğuktan donmamak için parklardan ağaç kesip evine sürüklüyorsa, orada demokrasi ya yok ya da noksan demektir. Eğer protestocular seslerini devlete duyurmak için bakanlık basıyorsa, orada demokrasi ya ölmüş ya da öldürülmüş demektir. Demokrasilerde halkın istediği yapılır. Halk parlamenterleri ve iktidar partisini seçer. Onlar da bunun sorumluluğu ile ve halkın görüşlerini temsil ederek, halkın mutluluğu için çalışırlar. Yunanistan’da demokrasi öldü, daha doğrusu öldürüldü. Yunanistan’da, Yunan ülkesinin idaresinde Yunan halkın hiçbir ağırlığı ve önemi kalmadı. Yunan halkın ülkenin yönetimindeki tek işlevi “çağrıldığında sandık başına gidip, sırayla PASOK’a ve Yeni Demokrasi Partisi’ne oy vermek”. Bunun dışında Yunan halkının hiçbir etkisi yok. Hâlbuki demokrasinin doğduğu topraklarda, demokrasiyi büyüten kültürde, demokrasi bundan daha fazla bir anlama sahip olmalıydı. Yunanistan Avrupa’da hala “zayıf halka” olmaya devam ediyor. Bu konum sadece ekonomi veya finansal dengeler ile sınırlı değil. Yunanistan daima Avrupa Birliği içerisinde “insan hakları” ve “azınlık hakları” gibi konularda sorunlu bir ülkeydi. Yunanistan’ın genel anlamda “Kopenhag kriterleri” söz konusu olduğunda başarılı değildi. Atina’nın genel olarak “mevzuatı benimsemekte” başarılı, ama “uygulama” konusunda başarısız olduğu herkesin malumuydu. O nedenle Yunanistan Avrupa Birliği çatısı altında ve Avrupa kurumlarında “dezavantajlı yapısı ile beraber” kabul görmek zorundaydı. Ama Yunanistan hiçbir dönemde demokraside bu kadar geriye gitmemişti. Acaba Almanya’da hükümet Papandreu hükümetinin tavrı ve üslubuyla hareket etse ne olurdu? Veya Fransa’da hükümet Samaras’ın yaptığını yapsaydı?
(http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-9318/atina-demokrasinin-mezbahasi.html) |
1121 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |