Avrupa Birliği Borç Krizini 2012’de de aşamadı…2013 AVRO’NUN SON YILI OLUR MU?
Avrupa Birliği Borç Krizini 2012’de de aşamadı… Krizin beş yılı geride kaldı. 2013 yılı krizin altıncı yılı olacak. Kriz altıncı yılında da ayakta kalacak. 2013 yılında kriz Avro’dan daha güçlü olmaya devam edecek. 2013 yılı Avro’nun zor bir yılı olacak, belki de en zor yılı… Avrupa Birliği’nin önünde zor bir yıl var. 2013 yılında Avrupa’da önemli gelişmeler beklenebilir. Bu yıl Avrupa Birliği için gerçekten “savaştan zor” bir yıl olabilir. Çünkü yaşlı kıtada hala iyiye giden bir şey yok. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın raporuna göre, bu yılki %0,4'lük küçülmenin ardından 2013 yılında Avrupa ekonomisinde %0,1 oranında bir küçülme daha bekleniyor. Yani 2013 yılında en çok “resesyon” sözü duyulacak… Süt Örneği… Avrupa Birliği’ndeki durumu ve 2013’teki Avrupa’nın panaromik görünümünü en iyi biçimde ortaya koyan olay. “Avrupa Parlamentosu'na sütlü protesto” oldu. Birlik üyesi ülkelerin vatandaşı olan yüzlerce öfkeli çiftçi traktörleriyle eylem yaptılar. Çiftçiler Avrupa Birliği bünyesinde süt ürünleri fiyatlarının düşmesini protesto ettiler. Bu kapsamda Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu binasına süt püskürttüler. Devamında da özel koruma görevlileriyle çatışma yaşadılar. Ayrıca bir römorka yüklenen samanlar ateşe verildi. Danimarka, Fransa, Almanya, İrlanda Cumhuriyeti, Hollanda, Polonya ve İspanya'dan yola çıkan ve Brüksel’de buluşan traktörlü eylemciler üretim maliyetlerini karşılayabilmek için, süt ve süt ürünlerinde fiyatların %25 oranında artırılmasını istiyorlar. Çiftçiler haklı çünkü kriz nedeniyle talep düşüyor. Ayrıca küreselleşme yüzünden rekabet onların başa çıkamayacağı kadar büyük. Bu nedenle Avrupa Birliği'nde süt üretim fiyatının da altında satılıyor, sübvanse ediliyor. Örneğin Belçika'da bir litre süt 0,40 EUR maliyetle üretiliyor ve 0,26 EUR fiyatla satılıyor. Ajans haberleri 2010 yılında Avrupa Birliği bütçesinin 123 milyar EUR olduğunu ve bunun %47'sinin, sübvansiyonlara harcandığına dikkat çekiyor. Çiftçilerin eylemi ses getirdi. Renkli görüntülere neden oldu ve haber bültenlerinde yer aldı. Herkes zaten bildiği bu sıkıntı hakkında bir şeyler daha öğrendi. Ama çiftçiler Avrupa kurumlarına yaptıkları baskıyla sonuç alamadılar. Çünkü Birlik bütçesini yapanlar da, sübvansiyonlara karar verenler de elbette onları dinlemedikler. O eskidendi, demokrasi eskiden popülerdi. O zaman işler yolundaydı ve herkes birbirini dinlerdi. Şimdi ise kimse kimseyi dinlemiyor. Çünkü herkes kendisi için bir çıkış yolu arıyor. Ya Merkel ve Monti Giderse… Örneğin Avrupa’da geçen yıllara ve kriz dönemine, dolayısıyla borç krizi ile mücadelenin her aşamasına damgasını vuran Angela Merkel seçimlerden zaferle çıkmayabilir. Almanya’daki seçimlerin ardından Avrupa’da pek çok şey değişebilir. Keza Merkel gibi, Monti de 2013 yılının kaybedenleri arasında yer almaya aday. İtalya’da yapılacak seçimlerde Monti ve ekibini tasfiye edebilir. Tıpkı Sarkozy’nin 2012’de evine dönmek zorunda kalması gibi, Roma’da ve Berlin’de de iktidar el değiştirebilir. Her iki ülkedeki güncel duruma bakınca Roma’da ve Berlin’de sol iktidara yakın görünüyor. Avrupa Birliği zirvelerine Fransa’da Sarkozy’i deviren Sosyalist Hollande için İtalya ve Almanya seçimlerinden birer arkadaş daha gelebilir. Böyle bir durumda konjonktürel şartlar ve sürecin ilerlemesi bakımdan Avrupa nehirler tersine akabilir. Londra’nın Eli Çok Güçlü… Ama 2013 yılında başka “çok önemli” ve “çok kritik” konular da var. Örneğin İngiltere gibi… İngiltere gerçekten öfkeli… İngiltere son Avrupa Birliği zirvesinde “by pass” edilme çabasını affedemiyor. İngiltere, diğer bazı Avrupa Birliği liderlerinin “İngilteresiz çözüm” aramasını karşılıksız bırakmayı düşünmüyor. Bu konunun çok fazla detayı var, ama konunun en kısa özeti şöyle olabilir; Avrupa çatısı altında, İngiltere ile diğerlerinin arası hiç bu kadar açılmamıştı. Ama yine de şunu görmek çok önemli; Bu pokerde İngiltere’nin eli daha iyi. Eğer Londra aynı politikayı sürdürürse, hangi sonuç olursa olsun, kazanır. Nihayetinde İngiltere Başbakanı David Cameron bütçeyi artırmak isteyen AB Komisyonu'na tepki gösterirken elinde güçlü kartlar var. Cameron İngiltere'nin 1984 yılında elde ettiği, AB bütçesine katkıda indirim hakkını korumaya kararlı olduğunu söylüyor. Belki olmaz, ama İngiltere’de Avrupa Birliği’nde ayrılma konusu tartışılıyor. Avrupa Birliği’nin ikinci büyük ekonomisi ve Birliğin ikinci büyük sponsoru ayrılırsa, Avrupa Birliği çok yaşamaz. Brüksel Atina’nın ayrılması olasılığını hazmedemezken, Brüksel Avro Bölgesi’nin üçüncü ve dördüncü büyük ekonomileri İtalya ve İspanya’nın daha fazla bütçe açığı vermesinden korkarken, asıl büyük prestij kaybını -hatta prestij iflasını- Londra’dan göreceği bir reaksiyonla yaşayabilir… Ortak Payda Avrupa Değil, Egoizm!... Aslında somut bir gerçek var. Avrupa Birliği’nde 2014-2020 bütçe görüşmelerinin ilk gününde anlaşma sağlanamadı. Bir trilyon Avroluk bütçede sonuç alınamadı. Avro krizi beşinci yılını bitirip altıncı yılına girerken, Avrupa Birliği liderleri hala bu derecede nazik bir konuda dahi asgari müştereki kuramadı. Bunun kısa vadede bütünüyle değişmesi de kolay değil. Avro Krizi giderek daha fazla dayanılmaz hale geliyor. Bu nedenle her Birlik üyesi ülkenin bütçeden beklentisi değişti. Örneğin 17 Doğu Avrupa ülkesi bütçede kesinti istemiyorlar. Bütçeden en büyük payı alan bu üye ülkeler bu avantajı yitirmek istemiyorlar. Söz konusu ülkeler için zaten Avrupa Birliği’nin temel cazibesi fonlardı ve onlar da bu fonların azaltılmasını arzu etmiyorlar. Bu arada Doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra krizdeki Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi ülkeler de, kendilerine düşen payın genişletilmesini talep ediyorlar. Ama başkalarının da başka talepleri var. Örneğin Fransa ve İspanya bütün Birlik içerisinde en fazla tarım sübvansiyonundan faydalanan ülkeler olarak tarım sübvansiyonlarında kesinti olmamasını istiyorlar. Ayrıca Birlik bütçesinde fazla yük taşımamak isteyen, Birlik’e katkılarını azaltmak isteyen ve tıpkı diğerleri gibi kendi çıkarlarını Birliğin çıkarlarının üstüne gören ülkeler de var. Bu ülkeler Birlik kasasına daha az ödeme yapmak istiyorlar; Bunlar İngiltere, Hollanda, İsveç ve Almanya. Belki bir sonraki toplantıda yine biraz demokrasi, biraz diplomasi ve bol şantajla bir sonuca varılabilir. Ama bu yıl Avrupa Birliği için çok kötü başlıyor… Elbette 27 ülkenin beraber karar olması kolay değil. Ama bu bir bahane olamaz. Çünkü çok daha kalabalık kuruluşlar karar alabiliyorlar. Çok daha zor konularda da karar alınabiliyor. Burada doğrudan Avrupa Birliği’nin yapısından ve kimliğindeki eksiklikten kaynaklanan bir sorun var. Nihayetinde üye ülkelerin yıllık bütçelerinin toplamı 6,5 trilyon EUR’a yakın. Birliğin -üzerinde mutabakat sağlanamayan- bir yıllık bütçesi ise 140 milyar EUR civarında. Dolayısıyla yaşanan anlaşmazlık, uzlaşmazlık daha farklı sorunların yansıması olarak görülmeli Avrupa Birliği Üyesi Bölünür Mü? 2012 yılının sonlarına doğru, belki de Avrupa Birliği tarihinin geleceğinde çok etkili olacak bir gelişme yaşandı. İspanya’nın Katalonya özerk bölgesinde halk tarihi bölgesel erken seçim için sandık başına gitti. Avro Bölgesi’nin dördüncü büyük ekonomisi olan Birliğin köklü üyesi İspanya bu seçimle bölünmenin eşiğine geldi. Katalonya’da parlamentoda ayrılıkçı partiler çoğunluğu sağladı. İktidardaki Yönetim ve Birlik Partisi'nin lideri ve Katalonya Özerk Yönetimi Başbakanı Artur Mas, bağımsızlık yolunda ilerlemekte kararlı olduğunu ilan etti. İktidar partisi kısmi bir oy kaybına uğrasa da, ayrılıkçı diğer partiler oylarını artırdılar. Aslında İspanya’nın anayasası eyaletlerin bağımsızlık için referanduma gitmesine müsaade etmiyor. Zaten İspanya hükümeti de böyle bir girişim olursa anayasa mahkemesine başvuracağını açıkladı. Muhtemeldir Katalanlar bu gözdağı üzerine ayrılıkçı taleplerinden vazgeçmeyeceklerdir. Bu konuda gerilim artarak devam edecek. Muhtemelen Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yer alan başka “bölgeler” de Katalonya'nın gittiği yolu, geçtiği aşamaları ve yaklaşan gelişmeleri “merakla” bekliyorlar. Katalonya’daki gelişmeler başkalarına yol açabilir. Değişmez Gündem Yunanistan… Bu arada elbette bir de Yunanistan konusu var. Avro Bölgesi maliye bakanları ve Uluslararası Para Fonu yıl bitmeden önce yine Yunanistan’ı sayısını unuttukları defa yine son anda batmaktan kurtardılar… Brüksel’de Yunanistan konusunda iki hafta içinde yapılan üç toplantının sonucunda bu kararlar alındı. Toplam borcu gayri safi yurtiçi üretiminin %190'ını aşan Yunanistan aldığı kredilerin faizlerinin geri ödenmesi için daha fazla zaman kazandı. Ayrıca faizler de düşürüldü. Buna ek olarak Yunanistan bir sonraki yardım döneminde 44 milyar EUR kredi alacak. Gerçi Avro Bölgesi’nin maliye bakanları yeni bir kurtarma paketini onaylamadı. Ama zaten yeni bir kurtarma paketi bu derecede işlevsel olmazdı. Tabii Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras da “anlaşmayı olumlu bulduğunu” ifade etti ve “bütün Yunanlar için yeni bir gün başlıyor” diyerek, “her yardım açıklamasının ardından coşkulu ve kararlı açıklama yapma geleneğini” sürdürdü. Yorgo Papandreu’dan bu yana bütün Yunanistan başbakanları bunu yaparlar. Her zirveden önce maliye bakanları “kasada para kalmadı”, “aç kalacağız” gibi açıklamalar yaparlar. Zirvelerden sonra da başbakanlar Avrupa’da “bu defa borcumuzu ödeyeceğiz” ve “artık yeni bir dönem başlıyor, sözümüzü tutacağız” mesajlarını içeren açıklamalar yaparlar. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi ve Avro Bölgesi maliye bakanları grubu başkanı Jean-Claude Juncker elbette destek açıklamaları yaptılar. Her ne kadar Yunanistan’a yapılan müthiş yardımlara rağmen hiçbir ilerleme sağlanamamış olsa da; Her ne kadar Yunanistan’a olan yardım buna rağmen sürekli artırılarak Birliğe zarar verilmiş olsa da; Yine de Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Birliği Yunanistan'ın borcunu önümüzdeki yedi yılda gayri safi yurtiçi üretiminin %124’ü seviyesine indirmeyi umut ediyor... Aslında Avro Bölgesinin maliye bakanları ve esasen Troyka, Yunanistan’ın borcunun bir kısmını -her ne isim altında olursa olsun- silmek yerine, daha pratik bir yol izleyebilirdi. Yunanistan’ın borcunun %20’si - yaklaşık 40 milyar EUR- bir kalem manevrasıyla siliniyor… Ama çok sürmeyecek, Yunanistan’a yine borç verilecek. Çünkü borç silinmesinin yanı sıra faizler düşürülüyor, vadeler uzatılıyor ve özel sektördeki bonoların geri alınabilmesi için Yunanistan’a mali yardım yapılması gündeme alınıyor. Belli ki önce bir süre geçecek… Sonra zamanı gelecek… Önce bir Yunan bakan “yine” elbette “paramız bu hafta bitiyor” diyecek. Sonra “yine” Avro Bölgesi’nin maliye bakanları “çok zor” toplantılar yapacak. Derken “yine” Atina’nın “istediği tedbirler” kabul edilecek. Devamında da “yine” Yunan Başbakan “çok iyi oldu, söz veriyoruz, reformda yapacağız, borcumuzu da ödeyeceğiz” diyecek… Bu yöntem acaba gerçekten işe yarıyor mu? Umulan faydayı sağlıyor mu? Çünkü sürekli borç verip, sürekli o borcun bir kısmını çözmek akıl eseri bir yöntem gibi görünmüyor… Bu konuda top şimdi Atina’da... Atina söz verdiği gibi 27.000 kamu personelini işten çıkarmak zorunda. Yunanistan’da muhalefetin de, sokakların da, meydanların da buna onay vermediği kesin. Fransa 2013’te Riskli… Avro Bölgesi’nin üçüncü ve dördüncü büyük ekonomileri İtalya ve İspanya derin sorunlarla boğuşurken, aynı bölgenin ikinci büyük ekonomisi olan Fransa’da da sıkıntılar baş gösteriyor. Ajans haberlerine göre Uluslararası Para Fonu, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı ve Avrupa Birliği Fransa’nın durumunun kötüye gittiği kanaatindeler. Çeşitli analizlere göre Fransa’da sanayi sektörü küçülüyor ve finans sektörü büyüyor. Fransa’nın bu gidişatı engelleyememesi diğer riskli ülkelerde yaşananların burada da meydana gelmesi sonucunu doğurabilir. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s dünyanın altıncı büyük ihracatçısı Fransa’nın en iyi sayılan düzeyindeki kredi notunu düşürdü, görünümünü de negatife çevirdi. Aslında “kredi notu” ve “görünüm” ciddi bir endişe kaynağı olarak değerlendirilmemeli. Çünkü Japonya, ABD ve Avrupa Birliği de benzer olumsuzluklar yaşasalar da, finans piyasalarında daima aradıklarını buldular. Ama dünyanın beşinci büyük ekonomisi Fransa ile ilgili analizlerdeki durum saptaması, yani ekonomide üretimin azalırken, finans sektörünün büyümesi, yaklaşan bir tufan dalgasının habercisi olabilir. Ama bir gerçek daha var. Avro Bölgesi daha Yunanistan’ın sorunlarıyla başa çıkamıyor. Avro Bölgesi için kurulan Avrupa İstikrar Mekanizması’nın İspanya veyahut İtalya’yı kurtarabileceği konusunda kesin bir kanaat bile yok. Eğer Fransa’da risk büyürse, devamında çok büyük buhran yaşanabilir. Reel sektörde yaşanan küçülme Fransa’da işsizlik oranını %11 seviyesine getirdi. Bu rakam gençler arasında %25 seviyesine ulaştı. Avro Bölgesi’nde ekonomik durağanlık Fransa’da 2013 yılında işsizliğin artmasına neden olacak gibi görünüyor. %3’e yakın bütçe açığı ve gayri safi milli üretimin %90’ı düzeyinde borç Paris için 2013 yılının sıkıntılı olacağının işaretleri gibi… Bu arada piyasalarda panik başlarsa, muhtemel bir domino süreci dahi akla gelebilir. Portekiz’de yeni bütçe tamam, ama… Avrupa Birliği’nde krizi en sessiz ve en sakin yaşayan ülke olarak dikkat çeken Portekiz’de 2013 yılında sert tasarruf tedbirleri uygulanacak Portekiz Parlamentosu 2013 bütçesini onayladı. Her ne kadar muhalefet partileri ret oyu verse de, koalisyon ortakları Sosyal Demokrat Parti ve Demokratik ve Sosyal Merkez Partisi’nin oyları yeterli oldu. Ancak Portekiz 2013 yılında tarihinin en sert önlemlerini uygulayacak. Bu kapsamda memur ve emekli maaşları düşürülecek. Bundan başka sağlık harcamalarında kesinti yapılacak. Vergilerde çok yüksek artışlar olacak. Bu önlemlerin Portekiz’de resesyonu derinleştirmesi bekleniyor.
(diplomatikgözlem) |
991 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |