‘Öyle, “ANAVATANA”a yalakalık, “VATANA” yalakalık yapa yapa “YALAMA” olduk 90 yıldır!‘Öyle, “ANAVATANA”a yalakalık, “VATANA” yalakalık yapa yapa “YALAMA” olduk 90 yıldır!
YALAKALIK VE MÜCADELE Trakyanın Sesi Gazetesi G.Yayın Yönetmeni: Mustafa ÇOLAK’ın yazısı.. ‘Öyle, “anavatan”a yalakalık, “vatana” yalakalık yapa yapa “yalama” olduk 90 yıldır! Ve gördüğünüz gibi, “yaladığımızla” da kaldık… Hiçbir sorun çözülmedi.’ BAZEN, Yunan devleti, bizim siyasîlerimize “vatanperverlik nişanı” vermeyi hiç mi aklından geçirmez diye düşünüyorum ve isyan ediyorum… Çünkü bu ülke sınırları içinde yaşayan başka hiçbir cemaat/topluluk, devletin insan haklarına tecavüz etmesine bu kadar alkış tutmaz; devlete bu denli yalakalık yapmayı başaramaz… Devlet Makedon azınlığa etmediğini bırakmaz, bizim “ringo”lar, “Eh, unlar resmî azınlık diile beya, bize ne” deyip geçiverirler… Devlet (dolayısıyla devleti yöneten sermaye sınıfı) troyka’nın emrine âmâde, muhtıralar geçirir, yoksul insanların/emekçilerin “anasını ağlatır”, bizimkiler –resmî partisinden tutun da, kendine “aydın hareketi” diyen ve “solcu” geçinen “dingiller”ine kadar– “Ah ne iyi oldu, vatanımız iflâstan kurtuldu” diye “göbek atarak”, bildiriler yayımlar… Devletin ilkokullar için hazırlattığı ders kitabında –Türk değil!– Türkiye ve Osmanlı “düşmanlığı” yapılması karşısında “küplere binerler” de, bölgeye “altın tepside” sunulan ölüme, siyanürle altın arama projelerine sesleri çıkmaz… Ve en nihayetinde, devletin, iflâs etmiş neoliberal sistemin yıkılması için sokağa çıkmış milyonlara karşı “pan-zehir” olarak kullandığı ve direnişçilerin üzerine saldığı nazi çetesine, Hitler hayranlarına ses çıkartmazlar; ancak, sırf “ölmemek” için evini-yurdunu bırakıp dilini/yolunu bilmediği bir ülkeye gelmiş, polis tarafından sürekli kovalanıp dövülen, nazi çetesince bıçaklanıp-öldürülen çaresiz göçmenlere “Geldikleri gibi gitsinler” diyerek tepki koymayı pek bir başarırlar… Yunan devletinin gözünden kaçtığını pek sanmam ya, kaçtıysa, kendilerini uyaralım! Bence bizimkileri böyle bir madalyayı fazlasıyla hak ediyorlar! Peki, “taban” ne yapıyor?.. “İpi” kimsenin elinde olmayan; geçim derdindeki, baskı altındaki yoksul/emekçi azınlık insanı ne yapıyor?.. Yaza yaza “kalemimde tüy bitti”. Yine yazayım: Azınlık insanı, eğer “haklarının iadesini” istiyorsa, oturduğu yerden doğrulacak, “armudum piş, ağzıma düş” mantığından arınacak, işini “avukata” havale etmeyi bırakıp, örgütlenecek!.. Ama bu örgütlenme, “çivisi çıkmış” mevcut derneklerde/partilerde olmayacak. “Aşağıdan yukarıya”, toplumun “alt tabakaları”ndan gelen insanların (işçilerin, çiftçilerin, işsizlerin, yoksulların) öncülüğünde; “somut” talepler ve radikal çözüm önerileri üzerinden gerçekleşecek… Ve hepsinden önemlisi, ülke genelindeki tüm demokratik güçlerle işbirliği içinde, onlarla ortak harekete geçerek olacak. Örneğin, “eğitim sorununa çözüm” istemekle kalmayıp, bunun için direneceğiz; sokağa çıkıp eylem yapacağız, bildiriler yayımlayıp sesimizi başta Atina olmak üzere, tüm ülkeye ve Avrupa’ya duyuracağız! Tabii, bunu yaparken, bize “omuz verecek” olan diğer insanların da (örneğin Makedon azınlığın, göçmenlerin, eşcinsellerin… kısacası devletle sorunu olan herkesin) talepleri için, onlarla birlikte mücadele edeceğiz. Bunu yapacak “büzük” yoksa, çenemizi kapayıp kıçımıza oturacağız. Öyle, “anavatan”a yalakalık, “vatana” yalakalık yapa yapa “yalama” olduk 90 yıldır! Ve gördüğünüz gibi, “yaladığımızla” da kaldık… Hiçbir sorun çözülmedi. O çok methedilen “dünyanın en uysal azınlığı”nın; o “uyuyan prenses”in uyanma zamanı geldi. Ve uyanması için de, kendisini “öpecek” olan “prens”e, sola büyük görev düşüyor. Bence şimdiden kolları sıvayalım!.. Kim kıldıracak?.. BİR okur uyarıyor: “Bizim pek muhterem dinî liderlerimiz / din adamla-rımız, Ramazan gelince ‘iftarlarda boy gösterme’ yarı-şına girişiyorlar; bizlere din, hoşgörü, insanlık üzerine bol bol nutuk atıyorlar… İşte, bugün, insanlığımızı-hoşgörümüzü gerçekten göstermek için güzel bir fırsat. Gümülcine’de ve İskeçe’de –geçici olarak– kapatılan Polis Akademileri’ne yerleştirilen göçmenlerin neredeyse tamamı müslüman. Gidip ‘mutat zevat’a iftar verip, gazetelerde boy göstermek için ‘kuyruğa giren’ siyasî örgütlerimiz, dinî örgütlerimiz vs., niye gerçekten ihtiyacı olan, zor durumda olan göçmen din kardeşlerine iftar vermiyorlar?.. Ayrıca, önümüz bayram. Bayram’da bu göçmen kardeşlerimize bayram namazını kim kıldıracak: İ. Şerif mi, C. Meço mu?” Okurumuz, gerçekten önemli bir soruna değinmiş… Kaygılarını anlıyorum. Ancak, ben bu konuda pek ümitli değilim. Göçmenlere verilecek iftar yemeği, kıldırılacak bayram namazı bizim dinî örgütlerimize de, siyasî örgütlerimize de, din adamlarımıza bir şey kazandırmayacak. (Sevap kazandırır, ama onların sevap kazanmak gibi bir talebi yok; “rütbe” ve para kazanmak istiyor onlar). O yüzden, cevabı belli, sorusunun: Ne iftar verilecek, ne bayram namazı kıldırılacak. Aksine, o “din kardeşle-rini” sınırdışı etmeleri için bir imza kampanyası –gönül rahatlığıyla– toplayabilirler. Utanmayıp, altına “bu pis Araplar zaten ecdât Osmanlı’yı da sırtından vurmuştu” yazarsalar da, kimse şaşırmasın!
Trakyanın Sesi 1094′cü sayısından Kaynak: http://trakyaninsesi.com/?p=1108 |
1539 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |