“Bize verilen belli bir vaat yok, belli bir tarih yok. Ancak havayı koklayarak, artık vaktin geldiğine inanıyoruz. Çünkü, kamuoyu, basın, devlet ve hatta muhalefet de hazır. Her şey ve herkes hazır. Onun için umutluyuz, heyecanlıyız, bekliyoruz”Heybeliada Ruhban Okulu Başrahibi konuştu Fener Rum Patrikhanesi Bursa Metropoliti ve Heybeliada Ruhban Okulu Başrahibi Prof. Dr. Elpidophoros Lambriniadis, Haybeliada Ruhban Okulu'nun açılması için her şeyin hazır olduğunu ifade ederek, “Bize verilen belli bir vaat yok, belli bir tarih yok. Ancak havayı koklayarak, artık vaktin geldiğine inanıyoruz. Çünkü, kamuoyu, basın, devlet ve hatta muhalefet de hazır. Her şey ve herkes hazır. Onun için umutluyuz, heyecanlıyız, bekliyoruz” dedi. Heybeliada Ruhban Okulu'nda sorularını cevaplandıran Lambriniadis, 'Ruhban Okulu'nun açılması” tartışmalarını değerlendirdi. Metropolit ayrıca, 1821'de Patrik Gregorius'un Mora İsyanı ile ilgili suçlu bulunarak idam edilmesinden bu yana Patrikhane yönetimince kapalı tutulan ve “Kin Kapısı” olarak bilinen kapıya ilişkin soruları yanıtladı. Tarih boyunca Heybeliada Ruhban Okulu'yla ilgili hiçbir sorun yaşanmadığını belirten Lambriniadis, “Osmanlı devleti de Atatürk de bu okula saygı duydu. 1971'de yasalarla alakası olmayan bir kararla, sözde üniversite seviyesinde kabul edildi ve kapatıldı. Aslında okulumuz, meslek okulu seviyesinde kabul ediliyordu. Verdiğimiz diplomalarda 'Bu diploma, liseden sonra bir yıl eğitime denktir' dipnotu yer alıyordu” diye konuştu. Lambriniadis, okulun açılması için her şeyin hazır olduğunu ifade ederek, “Bize verilen belli bir vaat yok, belli bir tarih yok. Ancak havayı koklayarak, artık vaktin geldiğine inanıyoruz. Çünkü, kamuoyu, basın, devlet ve hatta muhalefet de hazır. Her şey ve herkes hazır. Onun için umutluyuz, heyecanlıyız, bekliyoruz” dedi. Ruhban Okulu'nun, Hristiyanlara özel bir ilahiyat fakültesi olduğunu dile getiren Lambriniadis, okulun açılması halinde bu okulda, ruhanileri yetiştireceklerini, tüm dünyadaki ilahiyat fakültelerinde olduğu gibi, eğitim vereceklerini belirtti. Lambriniadis, okulun eğitim dilinin her zaman Rumca olduğunu ve Türkçe de öğretildiğini belirterek şöyle konuştu: “Türkiye'de eğitim veren herhangi bir kurum, devletin dilini ihmal edemez. Biz de burada okuyanların Türkçe öğrenmesini istiyoruz. Sonuçta bu okulda okuyanların, İstanbul'da en az 5-6 yıl eğitim almış insanlar olarak Türkçe de öğrenmeleri gerekiyor. Madem ki Patrikhane'nin merkezi Türkiye'de, patrikhanemizin bütün din adamlarının da Türkçeyi bilmeleri gerekiyor. İngilizce de mutlaka okutulmalı. Öğrenciler, İngilizceyi bilmiyorlarsa uluslararası üniversitelerle değiş tokuş ve iş birliği yapamayız, öğrenci gönderip, kabul edemeyiz.” “Mezunlarımız, üniversite mezunu olarak kabul ediliyordu” Prof. Dr. Elpidophoros Lambriniadis, Heybeliada Ruhban Okulu'nun denkliği konusunda ise “Bizim okulumuzun mezunları, her zaman tüm dünyadaki Ortodoks ilahiyat fakülteleri tarafından, üniversite mezunu olarak kabul ediliyordu. Okul açılırsa, bence bu devam edecek, tüm üniversiteler mezunlarımızı üniversite mezunu olarak kabul edecek” dedi. Bu okulun, her zaman Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetimi altında olduğunu vurgulayan Lambriniadis, “Bizim, hiçbir zaman bağımsız bir okul olmak ya da hiçbir kontrol altına girmemek gibi bir talebimiz olmadı. Şimdi de devletimiz nasıl uygun görüyorsa, eğitim yasaları nasıl uygun görüyorsa bu okul öyle açılsın. Bizim için Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) ya da Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrol etmesinin farkı yok” ifadelerini kullandı. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in Fener Rum Patriği Bartholomeos'u ziyaretinin çok önemli olduğunu dile getiren Lambriniadis, bundan çok mutlu olduklarını, ziyaretin, hem kamuoyunun hem devlet çevrelerinin, bu okulun açılması için zihniyetinin değiştiğinin bir göstergesi olarak da önem taşıdığını söyledi. ABD'nin, 2011 Uluslararası Dini Özgürlükler Raporu'nda da “Heybeliada Ruhban Okulu” konusunun önemli bir sorun olarak geçtiğini vurgulayan Lambriniadis, “Bu, hepimizi düşündürmeli” dedi. “Ruhban okulunun açılmasına karşılık Atina'da cami açılsın” talebi Metropolit Lambriniadis, “Avrupa'da cami bulunmayan tek başkent olan Atina'da, Ruhban okulunun açılmasına karşılık cami açılması gerektiği” şeklindeki değerlendirmelere ilişkin ise şunları kaydetti: “İstanbul'da ikamet eden Yunan vatandaşı olsaydık, bu talep daha anlamlı olabilirdi. Ancak biz, Türk vatandaşıyız, göçmen değiliz. Burada doğduk, burada büyüdük ve burada kalmak istiyoruz. Diğer ülkelerin, kendi vatandaşlarına nasıl davrandıkları bizim için bir kriter olmamalı. Biz, hukuk devleti çerçevesinde, vatandaşlık haklarımızın kabul edilmesini ve saygı duyulmasını istiyoruz. Eğitim hakkı, her vatandaşa tanınan, temel bir insan hakkıdır. Biz, bunu istiyoruz.” Heybeliada Ruhban Okulu'nda bir günün nasıl geçtiğini anlatan Lambiriniadis, şöyle konuştu: “Burası, bir manastır. Hayatımız da manastır hayatıdır. Manastırlarda iki kavram vardır; dua ve iş. Bizim günümüz de saat 08.00'de dua ile başlar. Herkes görevine, iş başına gider. Saat 13.00'te öğle yemeği için tekrar buluşuruz ve işimize geri döneriz. Saat 19.30'da akşam duası edilir, 20.00'de da akşam yemeği yenir. Uyumadan önce de yatsı duası yapılır ve uyku vakti gelir. Tabii bilgisayar çıkmadan önce herkes uyurdu. Ancak artık bilgisayar ve internet çıkınca uyuma vakti çok ertelendi.” “Kin diye bir şey yok. Bir patriğin anısına ve mezarına saygı var” Lambriniadis, 191 senelik “Kin Kapısı” tartışmalarına ilişkin soruyu da cevaplandırdı. 1821'de çıkan Mora İsyanı'nda, Osmanlı sarayı, isyanı bastırması için devrin Fener Rum Patriği Grigoryus'tan destek istedi. Fakat, Grigoryus'un Osmanlı'ya destek vermek yerine Rus Çarı Aleksandr'a mektup yazarak isyanı kışkırttığı tespit edildi. Bunun üzerine Patrik Grigoryus, Fener Rum Patrikhanesi'nin orta kapısına kurulan darağacına asıldı. Bu olaydan sonra Patrikhane yönetimi, “Kin Kapısı” olarak anılan bu kapıyı kapalı tutma kararı aldı. Lambriniadis, tarih kitaplarında yer alan bu bilgileri değerlendirerek şöyle konuştu: “Kin kelimesini kullanmaya bizim dilimiz varmıyor. Çünkü gerçek dışı bir durum. O kapı, bizim için bir mezar. Orada vefat eden, asılan patriğin mezarı İstanbul'da yok. Patriğin bedeni önce Odesa'da gömülmüş sonra da Atina'ya nakledilmiş. Bizim kapımızda ölen bu patriğin mezarı yok. Biz de mezar olarak o kapıyı kabul ediyoruz. Hiçbir zaman, hiçbir insan bir mezarı açmaz. Onun için, bu kapıyı açmıyoruz. Kin diye bir şey yok, bir patriğin anısına ve mezarına saygı var.” “Ön yargıları yıkmanın zamanı geldi. Yıkmak için de yaralara dokunmak gerekiyor, yaraya dokunmazsak tedavi de edemeyiz” diyen Lambriniadis, Patrikhane yönetiminin, aynı yerde bir Türk devlet veya din adamı asılana kadar, kapının kapalı tutulmasına karar verdiği yönündeki değerlendirmelerin de “Belli çevreler tarafından ortaya atılan, gerçek dışı bir söz” olduğunu belirtti. |
877 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |