Acaba bu soruların mantıklı bir cevabı var mı?Yunanistan batıyor. Olabilir, belki devletler de şirketler gibi batabilir. İran ile İsrail arasında çok ciddi boyutlarda gerginlik var. Bu da olabilir. Tarih milletlerin birbiriyle mücadele sürecidir. Bunlar ve bunlardan fazlası mümkün. Ancak Yunanistan konusunda Berlin’in bazı tercihleri akla uygun görünmüyor. Belki devletleri yönetirken vicdan gerekmez. Belki devletler sadece ama sadece kurallara riayet etmekle mükelleftir. Ama yine de akla bazı sorular takılıyor. Örneğin bilmekte fayda var. Acaba, Almanya Yunanistan’a kurtarma programı, konjonktür paketi vesaire isimlerle anılan “beleş kredi” karşılığında “kendisinden silah alma şartı” koştu mu? İddia The Guardian gazetesine ait. Gazete diyor ki, Almanya’nın silah ihracatının %15’i Yunanistan’a gidiyormuş. Netice; Almanya borç krizinden en az etkilenen ülke ve Yunanistan battı. Yunanistan kurtulmak için “beleş kredi” istiyor. “Beleş krediyi” de Almanya ayarlıyor ve karşılığında “kendisinden silah alması şartını” getiriyor! Diğer taraftan Almanya nükleer silahlara karşı… Ama nükleer enerjinin barışçı amaçlar için kullanımına taraf… O nedenle Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, nükleer enerji kullanımı konusunda İran’a ihtiyacı olan teknik yardımları sunmaya hazır olduklarını daha önce açıkladı. Hatta Alman bakan tam olarak şöyle dedi; “İran, barışçıl nükleer enerjiden yararlanma hakkına sahip. Biz de bu alanda teknik açıdan İran’ı desteklemeye hazırız. Almanya, tüm gücüyle Batı’nın İran ile nükleer sorunlarının diplomatik ve siyasi çözümü için her türlü katkıyı sağlamaya hazırdır”. Westerwelle bu sözleriyle çok isabetli bir durum tespiti yaptı ve önemli bir tavır gösterdi. Westerwelle ayrıca İran’ın UAEK ile şeffaf ve net işbirliği yapmasını ve nükleer programı konusundaki tüm şüpheleri yanıtlamasını da talep etti. Dolayısıyla Westerwelle’nin ortaya koyduğu tutum destek ve kabul görürse, İran ve nükleer enerji konusundaki tartışmalar sona erebilir. Ama geçtiğimiz günlerde İran Sivil Savunma Başkanı Gholamreza Jalali de önemli bir açıklama yaptı. Gholamreza Jalali İran nükleer sistemini altüst eden Stuxnet virüsü ile ilgili olarak Alman firması Siemens’i suçladı. Jalali, Siemens’in virüsü sistemlerine soktuğunu iddia etti! Tahran, ABD ve İsrail’in Stuxnet virüsünü, nükleer tesislerine sızdırdığını söylüyor. Tahran, Siemens tarafından işletilen SCADA yazılımının Stuxnet virüsüne ortam hazırladığını ve böylelikle Siemens firmasının casusluk yaptığını ileri sürüyor. Tahran ayrıca, Siemens’in işletim sistemi kodlarını nasıl İsrail ve ABD’nin ele geçirdiğini sorguluyor… Her neyse… Belki de olup bitenler sadece bir yanlış anlamadan ibarettir. Zaten birisi bir devlet, diğeri de bir şirket. Pek fazla sonuç çıkarmak doğru olmaya da bilir… Ama yine de, her ne olursa olsun, akla takılan başka sorular da var. Eğer Berlin’e göre İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer enerji üretme ve kullanma hakkı varsa… Eğer Berlin bunun için yardıma, katkıya ve desteğe hazırsa… Eğer Berlin kitle imha silahlarının yayılmasını tasvip etmiyorsa… O halde Almanya neden İsrail’in bu konudaki karşı politikasına aktif destek sağlıyor? Malum, İsrail ve İran düşman; Ayrıca İsrail İran’ın nükleer programının asla barışçıl olmadığını iddia ediyor. İsrail’e göre İran, atom bombası yapmaya çalışıyor. Aynı iddiaya göre İran, İsrail’e saldırmak için bu büyük çabasını sürdürüyor. O nedenle İsrail açıkça İran’ı tehdit ediyor ve hatta vurmaktan da söz ediyor. Tam da bu noktada Almanya İsrail’e üç adet özel denizaltı sattı. Almanya'nın Kiel kentindeki "Howaldtswerke-Deutsche Werft” adlı tersanede üretilen denizaltılar nükleer başlıklı füze taşıyabiliyor. Hatta İsrail bu denizaltıları teçhiz etti ve her birini “yüzen birer nükleer cephanelik” haline çevirdi. “Dolphin” sınıfı denizaltılara, İsrail Rafael yapısı Popeye Turbo SLCM’ler monte edildi. Böylece İsrail 200 kilogram ağırlığındaki nükleer başlıklı füzeleri 1.500 kilometre menzile -İran’ın kalbine- gönderebilecek. Bu iddia da Almanya’nın saygın “Der Spiegel” dergisine ait… Eğer İsrail İran’ı vurursa, bu denizaltılarla vuracak. Diğer bir deyişle şöyle olacak; “Made in Germany” denizaltılar “Made in Germany” destekle üretilen nükleer enerjiyi, muhtemelen “Made in Germany” katkısıyla hazırlanan tesisi ve “Made in Germany” diplomasiyle sürdürülen süreçte vuracak! Diğer taraftan Almanya elbette “barış” ve “istikrar” yanlısı dış politikasını sürdürüyor. Almanya her ne kadar hem İran’a hem de İsrail’e -farklı derecelerde olsa da- destek vermesinin yanı sıra, Orta Doğu’da barış yanlısı politikalar izliyor. Elbette bunun da bir istisnası var. Almanya Suudi Arabistan’a 200 adet Leopard-II tankı satıyor. Eğer Suudi Arabistan bu tanklarla çölde ralli düzenlemeyecekse, büyük bir olasılıkla komşularıyla -örneğin İran- yaşadığı sorunları savaşla çözmek için kullanacak. Almanya’nın bu ihracatının haberini de yine Alman basınının saygın üyesi “Die Zeit” duyurdu. Almanya muhtemelen Suudi Arabistan’a 200-270 adet tank satacak. Üstelik kamu araştırmaları “Alman halkının %80’inin buna itiraz ettiğini” belirtmesine rağmen. Almanya’da halkın istemediği hiçbir şey olmaz. Demokrasilerde devlet halkı değil, halk devleti yönetir. Bu, Almanya için önemli bir sözdü, bir zamanlar. Hâlbuki Almanya “yeterince demokratik bulmadığı ülkelere” eskiden silah satmazdı. Hatta satacağı o silahların “nerede ve neden kullanacağını” öğrenmeyi talep ederdi. Galiba bunlar eskidendi. Acaba Almanya’nın bu işlerden karı ne kadardır? Ülkede her yemek masasına ilave bir porsiyon patates salatası veya belki de hatta her tabağa fazladan bir sosis olabilir… Değer mi, evet değer! Diye düşünenler de elbette çok olmalı. Yoksa demokrasinin timsali ve özgürlüklerin simgesi Almanya hukukun ve erdem ahlakının en büyük evlatlarını, âlimlerini yetiştirdiği gerçeğini unuttunuz mu? WWW.diplomatikgozlem.com |
900 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |